ÖZET
Kamu personeli istihdamında sözlü sınavlar (mülakatlar) uzun süredir ciddi bir tartışma konusudur. Kamu Personel Seçme Sınavı’nda (KPSS’de) veya kamu kurumlarınca yapılan benzeri yazılı sınavlarda yüksek puan alan başarılı adayların, kamu kurumlarında işe girebilmek için son aşama olarak mülakata girme zorunluluğuna tabi tutulması nedeniyle büyük haksızlıkların ortaya çıktığı sürekli dile getirilmektedir. Pek çok kamu kurumu işe alımlarda yazılı sınavda alınan puan sıralamasındaki başarıya göre değil, belirli bir puanın üzerinde olan adaylara şart koşulan mülakat sonucuna göre işe tercih edilen adayları belirlemektedir. Ancak, bu mülakat sürecinin işe alımlarda adayların seçiminde büyük haksızlıklara yol açtığı, torpilli ve referanslı adayların haksız bir şekilde istihdam edilmesine, torpili olmayanların ise yüksek yazılı sınav puanlarına rağmen elenmesine neden olduğu ifade edilmektedir. Kamudaki liyakat sorunun mülakat süreçlerindeki torpilli işe alımlar nedeniyle katlandığı sıkça dillendirilmektedir.
14 Mayıs 2023’te yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı Seçimi ve Genel Seçim öncesinde muhalefet partilerinin yanında mevcut mülakat şartını getiren iktidar partisi de kamuya işe alımlarda mülakatların haksızlık yarattığını kabul ederek seçimleri kazanmaları durumda bunu kaldıracaklarını vaat etmektedir. Bu makalede, mülakatların kaldırılması vaadinin tüm siyasi partilerin seçim beyannamelerine girdiği bu günlerde, siyasi partilerin neden ve nasıl böyle bir söz verme gereğine vardıkları sorgulanacak ve mülakatların gerekli olup olmadığı analiz edilecektir. Mülakat sürecinin her aşamasının objektif ve denetlenebilir olmaması nedeniyle kaldırılmasının önemine değinilecektir. Türkiye’deki mülakat uygulamalarında mevzuattaki düzenlemelerin yetersizlikleri, uygulamadaki ciddi sorunlar ve yargı kararlarıyla sıklıkla belirlenen eksiklikler ele alınacaktır. Bu değerlendirmeler sonucunda, sözlü sınavların nesnel ve şeffaf yürütülmemesi nedeniyle çözümün ancak kaldırılmaları ile mi mümkün olacağı tartışılacaktır.
Kamu Personeli İstihdamında Mülakatın Kaldırılması Neden ve Nasıl Kaçınılmaz Şart Hale Geldi?
Giriş
Kamuya alım sınavlarında mülakat aşamasının kaldırılması seçimlere sayılı zaman kala tartışmasız tüm Cumhurbaşkanı adaylarının ortak seçim vaadi haline geldiği gibi, iktidardan muhalefetine bütün siyasi partilerin beyannamelerinde verilen başat sözlerden birisi oldu. Hatta bu fikrin öncüsü olma yarışıyla uygulamanın mimarı iktidar partisine sakıncalarını gördüyse neden bu vakte kadar sözlü sınavlara son vermediği eleştirileri seçim meydanlarında, tartışmalarında sıkça gündeme gelmeye başladı. Bu tercihe mülakatların hedef kitlesi genç seçmenin oyunu kazanma gibi seçimin belirlediği saiklerin neden olduğu değerlendirilecek olsa da tartışmasız, Kamu Personel Seçme Sınavı (KPSS) veya yazılı sınavlarda alınan puanlarla karşılaştırıldığında kuvvetli şüphe oluşturacak kadar düşük sözlü sınav puanları, toplumun tüm kesimlerinde devletin liyakati öncelediği inancını ve devlete duyulan güveni yok etti. Bu yazıda sözlü sınavlar hakkında böylesi kanaatlerin oluşmasına sebep olan eksiklikler ve yanlışlıklar, bir sözlü sınav sürecindeki; mülakat yapılması gereğine karar verilmesi, sınav kurul/komisyonun oluşturulması, sınav sorularının ve cevaplarının önceden hazırlanması, adayca verilen cevapların ve gerekçeli değerlendirme puanlarının sonradan değiştirilmeyecek şekilde kayıt altına alınması aşamalarında gözetilmesi gereken ilkelerle uygulama arasındaki tezat belirlenecektir. Dolayısıyla yazıda önce ilkeler tartışılıp sonrasında uygulamanın ne şekilde yürütüldüğü irdelenecektir.
1. Sözlü Sınav Sürecindeki Temel İlkeler
Hem yazılı hem sözlü sınavlara temel olan liyakat, eşitlik, serbestlik ve kanunilik ilkeleri[1] Anayasamızca güvence altına alınmıştır. Anayasamızın 70 inci maddesinin ikinci fıkrasında liyakat “görevin gerektirdiği nitelikler” olarak tanımlanır. 10 uncu maddenin ilk ve son fıkra hükümleri idari makamları dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşitliğe göre hareket etmekle sorumlu kılarak Devleti bu eşitliği sağlamaya yönelik tedbirleri almak için pozitif yükümlülük altına sokar. Ayrıca, 18 inci maddenin ikinci fıkrasıyla 70 inci maddenin ilk fıkrasında siyasi bir hak olarak kamu hizmetine girme hakkını haiz her Türk vatandaşının zorla çalıştırılmaksızın bu hakkı kullanabileceği belirtilir. 128 inci maddenin ikinci fıkrasıysa memurların ve diğer kamu görevlilerinin niteliklerinin, atanmalarının, görev ve yetkilerinin, hakları ve yükümlülüklerinin, aylık ile ödeneklerinin ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceğini hüküm altına almakla, kamu hizmetine girmeden bu görevinin sonra ermesine kadar her aşamanın Meclis iradesiyle güvence altına alınacağını düzenler. Şu hâlde, Anayasamız din, inanç, cinsiyet gibi bireysel “hiçbir ayrım gözetmeksizin” her Türk vatandaşının kamu hizmetine göreve uygunluklarının denetlenmesiyle girmelerinin sağlanmasında Devleti ödevli kılar.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu açısından da liyakat temel bir ilkedir. Kanun’un 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kamu hizmetlerine görevine girmede liyakati, kamu görevinin gerektirdiği niteliklere sahip olmayı esas tutar.
Gerek Anayasamızda gerekse 657 sayılı Kanun’da kamu hizmetinde girişteki ilkeler belirlenmiş olsa da bunların fiiliyata nasıl geçirileceği düzenlenmemiştir. Kamu Görevlerine İlk Defa Atanacaklar İçin Yapılacak Sınavlar Hakkında Genel Yönetmelik’te kamu kurum ve kuruluşlarının A Grubu kadrolar için KPSS sonuçlarına göre saptayacaklarının üzerinde bir puanı olan adayların katılımı ile kendi mevzuatlarına göre yapacakları, yazılı ve/veya sözlü bölümlerden oluşan giriş sınavları düzenleyecekleri, hatta mevzuatlarında hüküm olması şartıyla doğrudan KPSS sonuçlarına göre atama yapabilecekleri düzenlenmiştir. Uygulamada idareler yazılı sınavlar yanında çoğunlukla sözlü sınav da düzenlemektedir. 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne göre de kurum ve kuruluşların ilgili birimleri kamu hizmetine giriş hakkındaki işlemleri yürütmekle görevli ve yetkilidir.
1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle Genel Yönetmelik doğrultusunda kamu hizmetine girmeyi düzenleyen alt hukuki normlardan yönetmeliklerle sözlü sınavlara ilişkin hususlar düzenlenir. Bu düzenlemelere baktığımızda mülakatlarda genel olarak yazılı sınava ek olarak yine adayların bilgisinin, bir konuyu kavrayıp özetleme ve ifade yeteneğinin, muhakeme gücünün, liyakatinin, temsil kabiliyetinin, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğunun, özgüveninin, ikna kabiliyetin ve inandırıcılığının, genel yetenek ve genel kültürünün, bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığı değerlendirilmektedir.
2. Türkiye’de Sözlü Sınavların Yürütülmesindeki Sorunlar ve Çözüm İçin Gereklilikler
Mülakatlar aslında yalnızca kitabi bilginin değil, bunu hal ve hareketlerle, sözle ifade edebilme, yazılı sınavla ölçülemeyecek olan kadro, unvan ve pozisyonun gerekli kıldığı kişilik özelliklerinin de değerlendirilmesini amaçlar. Kamu hizmetinin sosyal ve siyasal hayatta yaşanan bir görev olduğu değerlendirildiğinde, tümü için olmasa da bazı hizmet sınıfındaki kadro, unvan ve pozisyonlara başvuran adayların bunlara uygunluğunun değerlendirilmesi makul görülebilir. Örneğin eğitim, emniyet veya genel idari hizmetler sınıfındaki öğretmen veya polisin birtakım kişisel özelliklere haiz olması gereklidir. Bir öğretmenin öğrencilerinin ilgisini canlı tutmak için sınıf içi etkinliklerdeki yaratıcılığı, bir polisin stres altındayken dahi olabildiğince sakin kalabilmesi, bir diplomatın yabancı dili doğru telaffuzla kullanıp kullanmadığının ölçülmesi de bulundukları sınıf/kadroda aranması gereken özelliklerdendir. Ancak, bu kriterlerin oldukça soyut, sözlü sınavı yapanların subjektif değerlendirmelerine yol açabilecek kadar genel olduğu da tartışmasızdır.
Kriterlerin genel ve soyut olması yanında, mülakat sürecinin sınav gereğine karar verilmesi, sınav komisyonun oluşturulması, sınav sorularının ve cevaplarının önceden oluşturulması, değerlendirme puanlarının sonradan değiştirilmeyecek şekilde objektif ve denetlenebilir olmasının sağlanması aşamalarındaki hukuk, hakkaniyet ve iyi yönetim ilkeleriyle bağdaşmayan uygulamalar, sözlü sınavların yapılması gereğini değil, nesnelliği ve denetlenebilirliği hakkındaki şüpheleri artırmaktadır.
Mülakat sürecindeki aşamalardan sınav gereğine karar verilmesinde idarelere takdir yetkisi verilmekle birlikte idarelerin bu yetkilerini sözlü sınav düzenleme yönünde kullanmaları halinde kararın gerekçesi bilinememektedir. Diğer bir anlatımla, sözlü sınavın düzenlendiği kadro/unvan/ pozisyonun ancak sözlü sınavla varlıkları tespit edilebilecek nitelikleri gerektirip gerektirmediği, bu niteliklerin hangileri olduğunun hangi makamca nasıl belirlendiği hakkında hiçbir veri yoktur. Hukuki açıdan insan kaynakları/personelle ilgilenen birimler sözlü sınavları düzenlemekle görevlidir. Bu birimlerden sorumlu kişiler ise genellikle 3 sayılı Üst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usullerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne[2] göre ya Cumhurbaşkanı kararıyla ya da onayıyla atanmaktadır. Örneğin, bir bakanlık teşkilatında bakan emriyle sözlü sınav gereği belirlenip hazırlıklar ise insan kaynakları/personel genel müdürlüklerince yürütülür. Ülkemizde ABD’deki Personel Yönetim Ofisi (Office of Personnel Management) gibi merkezi personel politikasını belirleyen, kurumların insan kaynakları politikalarını oluşturmada onlara teknik yardım veya danışmanlık hizmeti veren ve kamu hizmetlerinin gerektirdiği nitelikleri taşıyanların istihdam edilip edilmediğini denetleyen[3] bir kurum bulunmadığı da dikkate alındığında sözlü sınav gerekliliğine ilişkin karar bilimsel verilere, kamu yararı ve hizmet gereğine dayanmaktan çok ilgili birimler amirlerinin takdirine bırakılmaktadır. Sözlü sınavı yürütecek birim yöneticilerinin atanmalarında sözlü sınav düzenleme, atandıkları kurumlarda hangi kadro/pozisyon/unvanın hangi nitelikleri gerektirdiği hakkında bilgiye veya tecrübeye sahibi olup olmadıklarının gözetilip gözetilmediği de belirlenememektedir. Üst kademe kamu yöneticilerinden olan insan kaynakları/personel birimleri amirlerinin atama öncesi ve sonrasında kadro/unvan/ pozisyonların hangi ölçütleri gerektirdiğine, bunların nasıl ölçüleceğine dair çalışmalar yaptıklarına veya bu yönde herhangi bir eğitim aldıklarına kurumların stratejik planları, faaliyet raporlarında yer verilmemektedir. Dolayısıyla sözlü sınavın yapılmasına karar veren en üst hiyerarşik amir yanında, bu sınavları düzenleyen birimlerin yöneticilerinin de siyasi atamalarla görevlerine gelmelerinin, bu yönde herhangi bir hizmet içi eğitim almamalarının ve sözlü sınav işleminin gerekçesinin belirsizliği sınavların varlığına değil, objektifliğine gölge düşürmektedir.
Sınav kurulları/komisyonlarında yalnızca doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından veya onun onayıyla yapılmış siyasi atamalarla görev başında olan bakan yardımcıları, personel/insan kaynakları daire başkanları gibi üst kademe kamu yöneticilerinin veya bu kişilerce atanmışların görev almaları sözlü sınavların nesnelliğini yine sorgulatmaktadır. Sınav kurul/komisyonlarında kariyer ve liyakatine göre atananlara yer verilmemesi nedeniyle, siyasi bir kararla yapılmasına karar verilen sözlü sınavların icrası, yine siyasi saiklerin şüpheli gölgesinde ilerlemektedir. Üst kademe kamu yöneticilerinin hiçbir mesleki/hizmet içi eğitime de tabi tutulmadıkları da değerlendirildiğinde, sözlü sınavın objektifliği, sınavda eşitliğin ve liyakatin ne kadar öncelendiği kurul/komisyon üyelerinin tecrübelerine ve vicdanına emanet edilmiştir. Sınav gereğine karar verilmesi aşamasındaki değerlendirmeye benzer şekilde, sınav kurul/komisyonu oluşturulmasındaki eksiklikler, sınavın usulü, “nasıl”ı yerine bizatihi kendisi hakkında sorgulamalara yol açmaktadır.
Sözlü sınav sorularının ve cevap anahtarlarının oluşturulmasındaki objektiflik ve şeffaflık da yetersizdir. Sınav sorularının sınavdan önce ve cevap anahtarlarıyla birlikte hazırlanması, hatta imkân dahilinde her bir cevaba kaç puan verileceği, hangi eksikten ne kadar puan kırılacağı, aday sayısından fazla soru hazırlanıp her bir adaya farklı soru sorulup sorulmayacağı, adayların kendilerine sorulacak soruları kura vb. usullerle seçip seçemeyeceklerinin de sınav öncesinde belirlenmiş olması önemlidir. Danıştay içtihatlarında[4] soruların ve cevap anahtarlarının önceden hazırlanıp tutanağa bağlanması gerektiği vurgulanmaktadır. Sorular önceden belirlense de hangi adaya hangi sorunun sorulacağına ilişkin usul ve esasların da önceden belirlenmesi eşitlik ilkesi açısından elzemdir. Sınav sorularında eşitlik, günümüz koşullarında tüm adaylara aynı soruları sormakla sağlanabilir veya adaylardan soru havuzundan kendilerine sorulacak soruları seçmeleri talep edilip bu seçim sonradan değiştirilemeyecek şekilde yazılı veya sesli/görsel kayıt altına alınabilir. Sözlü sınava önce giren adayların sonra girenlere nazaran dezavantajlı duruma düşmemelerini sağlamak da İdarenin sorumluluğunda olmalıdır. Fakat yargı kararlarından anlaşıldığı kadarıyla, idareler çoğu zaman sözlü sınav sorularını sınavdan önce hazırlamamakta, sınav esnasında adaylara doğaçlama sorular yöneltebilmektedir. Bu durum her adaya aynı seviyede seçilebilme fırsatını sunamayarak eşitliği zedeler. Sınav esnasındaki doğaçlama sorular haklarında önceden bir değerlendirme yapılmamış olması nedeniyle sınavın düzenlendiği kadro/unvan/pozisyonla ilgisiz olabilme, bu nedenle liyakat ilkesini zedeleme riski taşır. Aslında, yine, sözlü sınavın “nasıl” unsuru endişe kaynağımızdır.
Değerlendirme puanlarının sonradan değiştirilmeyecek şekilde objektif ve denetlenebilir olmasının sağlanması konusundaki yanlış uygulamalar da sözlü sınavların şeffaflığı hakkındaki endişeleri artırır. Yargı içtihatlarında “değerlendirme kriterlerinden bir kısmının somut bilgi ve belgeye dayandırılması zorunluluğu bulunmakta iken, bir kısmının gözlem ve kanaate dayalı olması nedeniyle gözlem ve kanaate dayalı kriterler yönünden adayların başarısız olarak değerlendirilmesine etki eden hususların ortaya konulması, somut bilgi ve belgeye dayandırılması, mümkün olan haneler bakımından ise başarısız olarak değerlendirilmesine etki eden hususların somut bilgi ve belge ile kanıtlanması gerektiğine” yer verilmektedir. Yargı içtihatlarında bunun, adayların katıldığı sözlü sınav öncesinde, sınavda sorulacak soruların hazırlanması yanında her adaya sorulan soruların ve verilen cevapların kayda geçirilmesi ve adayların verdiği yanıtlara hangi komisyon üyesince, hangi notun takdir edildiğinin tutanakta ayrı ayrı gösterilmesi halinde mümkün olduğu belirtilmektedir. Diğer bir ifadeyle, her bir komisyon üyesinin bireysel düzenleyeceği bir tutanakta adaya hangi puanı neden verdiğini açıklaması gerekir. Tabi her bir komisyon üyesinin verdiği puanların ve bu puanların gerekçelerinin sözlü sınav sonrasında değiştirilemeyecek şekilde kayıt altına alınması da objektifliğin, şeffaflığın, eşitliğin olmazsa olmazıdır. Sesli/görsel kayıtlar, verilen puanları gerekçelendirmekte kolaylık sağlayabilir. Ancak idarelerin sözlü sınavlarda sesli/görsel kayıt tutmalarına ilişkin yasal bir zorunluluk bulunmamaktadır. Yine de Danıştay 5 inci Dairesinin 21/05/2008 tarihli ve E: 2007/1771, K: 2008/3008 sayılı kararında da belirtildiği üzere, “sözlü sınavda verilen yanıtların, teknolojik olanaklardan yararlanılarak kayıt altına alınması suretiyle objektif nitelikte incelenip denetiminin yapılmasına olanak tanınması, hukuk devleti ilkesinin hayata geçirilmesi açısından önemli ve yerinde bir uygulama olacaktır.” Sınav sürecinin bu aşamasında da sınavın niteliği, nasıl uygulandığı hakkındaki sorunlar sözlü sınavlardan vazgeçmemize neden olmaktadır.
Sonuç
Sözlü sınav değerlendirme kriterlerin genel ve soyut olması yanında sınav sürecindeki sınav gereğine karar verilmesi, sınav komisyonun oluşturulması, sınav sorularının ve cevaplarının önceden hazırlanması, değerlendirme puanlarının sonradan değiştirilmeyecek şekilde objektif ve denetlenebilir olmasının sağlanması aşamalarında liyakat, eşitlik, serbestlik ve kanunilik ilkelerini hayata geçirip objektif ve şeffaf bir uygulama yapılamaması, mülakatların varlığının sorgulanmasına yol açmaktadır. Kayırmacılık ve adaletsizlikle özdeşleştirilen sözlü sınavlara duyulan güven, kadro/pozisyon/unvanın sözlü sınav yapmayı gerektirip gerektirmediğinin, sınav sorularının niteliğinin bu kadro/pozisyon/unvanlara uygun olup olmadığının ehil makamlarca yürütülmemesi nedeniyle iyice azalmıştır. Ayrıca, sınav sorularının ve cevap anahtarlarının, soruların sorulma usulünün önceden belirlenmemesi, adayların verdikleri cevapların ve her bir komisyon üyesince hangi puanın takdir edildiğinin gerekçesiyle ve geri döndürülmeyecek şekilde kayıt altına alınmaması da sözlü sınava dair kanaatlerimizi şekillendirmektedir. Sözlü sınav sürecinin tüm aşamalarında objektif ve denetlenebilir olmasının sağlanmasındaki tarafsız, bağımsız ve bilimsel öğelerle ilkelerin yokluğu mülakatların kaldırılmasının gerekli olduğu sonucu doğurmaktadır. Devletin adaleti, bu adaletin tuğlaları olan hukuku, hakkaniyeti ve iyi yönetim ilkelerini siyasi rant, kayırmacılık gibi topluma faydasız ve saygısız bireysel kaygılarla becayiş ettiği gözlemlenmekte, bu nedenle mevcut düzende bilimsel, nesnel, ilkesel ve kurumsal gereklilikler yerine getirilmedikçe sözlü sınavların kaldırılması, kaldırılmamalarından daha olumlu ve gerekli görülmektedir.
DİPNOTLAR:
[1] Yasin Sezer & Hüseyin Bilgin (2009), Sözlü Sınavların Yargısal Denetimi, TBB Dergisi, 89.
[2] 10/07/2018 tarihli ve 30474 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 3 sayılı Üst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usullerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin “Atama usulü” başlıklı 2 nci maddesinin ikinci fıkrası
[3] US Office of Personnel Management (https://www.opm.gov/about-us/our-mission-role-history/what-we-do/#url=Human-Capital-Management-Leadership)
[4] Danıştay 2’nci Dairesinin 27/03/2017 tarihli ve E:2016/7249, K:2016/7249 sayılı Kararı; Danıştay 12 nci Dairesinin 29/12/2017 tarihli ve E: 2014/8050, K: 2017/6121 sayılı Kararı
KAYNAKÇA:
- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası
- 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu
- Danıştay 5 inci Dairesinin 21/05/2008 tarihli, E: 2007/1771, K: 2008/3008 sayılı Kararı
- Danıştay 2 nci Dairesinin 27/03/2017 tarihli ve E:2016/7249, K:2016/7249 sayılı Kararı
- Danıştay 12 nci Dairesinin 29/12/2017 tarihli ve E: 2014/8050, K: 2017/6121 sayılı Kararı
- 10/07/2018 tarihli ve 30474 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 3 sayılı Üst Kademe Kamu Yöneticileri ile Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Atama Usullerine Dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi
- US Office of Personnel Management (https://www.opm.gov/about-us/our-mission-role-history/what-we-do/#url=Human-Capital-Management-Leadership
- Sezer, Y. & Bilgin,H. (2009). Sözlü Sınavların Yargısal Denetimi. TBB Dergisi.89