ÖZET
Tarihin başlangıcından beri teknolojik gelişmeler insan hayatının bir parçası olmuştur. İnsan, tabiatın kendisine dayattığı koşullara ayak uydurabilmek için teknik anlamda bilgi birikiminden faydalanmıştır. Bununla birlikte, vatandaşına hizmet sunmakla yükümlü olan devletler, politikalar aracılığıyla teknolojik gelişmeleri sürekli kılmak için çaba sarf etmiştir. Bu sayede, diğer devletlere karşı rekabet üstünlüğü elde etmek istemişlerdir. Özel sektör firmalarının ve üniversitelerin teknolojik faaliyetlerdeki önemlerinin artmasıyla devletler, söz konusu kurumları da politika üretim sürecine dâhil etmişlerdir. Bu makalede, Türkiye’de devletin, özel sektörün ve üniversitelerin teknoloji politikalarındaki rolüne ilişkin değerlendirmelerde bulunulmuştur.
Türkiye’nin Teknoloji Politikalarında Devlet, Özel Sektör ve Üniversitelerin Rolüne Dair Kısa Bir Değerlendirme
I. Giriş
İnsanların ihtiyaçlarını ve arzularını karşılamak için çeşitli bilgi ve becerilerini kullanarak yeni bir üretim gerçekleştirmesi ve bu üretimin sonucunda yaşadığı yeri değiştirmesine yönelik sağladığı katkılar teknolojik faaliyet olarak tanımlanabilir. Bu açıdan bakıldığında ateş, mızrak, tekerlek gibi icatlar da teknolojik gelişmelerden sayılabilir. Yani, teknolojik gelişmeler insanlık tarihinin başlangıcından beri onun bir parçası olmuştur.
Devlet, kendi insanının ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü bir oluşumdur. Bu doğrultuda, insanının refahını artırmak için çeşitli faaliyetlerde bulunur. Devlet; barınmadan savunmaya, enerjiden finansal hizmetlere kadar birçok sektörde faaliyet gösterir. Hiç şüphesiz, devletlerin bu sektörlerde faaliyet göstermesi bir teknoloji politikasını gerektirmektedir. Devletler, teknoloji politikalarını kendi başlarına uygulamaya çalışsa da zaman içinde özel sektör firmalarının ve üniversitelerin teknolojik faaliyetlerde yer alması sonucu bahsi geçen kuruluşlar da ülkelerin teknolojik gelişimlerinde önemli roller üstlenmişlerdir. Nitekim, Türkiye’deki teknoloji politikalarının uygulanmasında devletin, özel sektör firmalarının ve üniversitelerin rolü önem arz etmektedir. Bu kapsamda, yazıda sırasıyla Türkiye’de devletin, özel sektör firmalarının ve üniversitelerin teknoloji politikalarının uygulanmasındaki rolü ele alınacaktır.
II. Devlet
Dünya üzerinde her geçen gün yeni bir teknolojik gelişme gerçekleşmektedir. Bu gelişmeler sayesinde, dünya hızlı dönüşümler geçiren dinamik bir yer olmuştur. Bu değişimlere ayak uydurmak için devletler, diğer ülkeler karşısında rekabet gücünü artırmak amacıyla teknoloji politikalarına önem vermiştir. Türkiye de bu durumdan etkilenerek teknoloji yatırımlarına ağırlık vermiştir. Yazının bu kısmında, Türkiye’de devletin teknoloji politikaları üzerindeki rolü kronolojik olarak ele alınacaktır.
Türkiye’de 1923’te kurulan Cumhuriyet, özel sektörün cılız yapısından ötürü 1930’lardan itibaren kamu öncülüğünde girişilen sanayi hamlesi doğrultusunda bilim ve teknoloji faaliyetlerine önem vermiştir. Bununla birlikte, üniversite reformu ile birlikte ülkedeki üniversite sayısı artırılmış ve yurtdışına eğitim amaçlı öğrenciler gönderilmeye başlanmıştır. 1945’te 2. Dünya Savaşının sona ermesinin ardından; Dünya Bankası, IMF, NATO vb. çok taraflı organizasyonlara üye olan Türkiye, bu organizasyonlar aracılığıyla teknolojik faaliyetler başta olmak üzere birçok alanda uluslararası işbirliğini artırmıştır. 1960’lı yıllardan itibaren DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) öncülüğünde 5 yılda bir hazırlanan kalkınma planları ile yüksek büyüme oranlarını hedeflemiş olup bu doğrultuda teknoloji politikalarına ağırlık vermiştir. TÜBİTAK’ın kurulması ve kalkınma planlarını hazırlayan DPT ile birlikte hareket etmesi teknoloji politikalarının kurumsallaşması açısından önemli bir husustur. 1980’lerde ve 1990’larda liberal ekonomi politikaları doğrultusunda devlet, teknoloji politikalarının uygulanmasında özel sektörün rolünü artırmaya yönelik çaba sarf etmiştir. Ayrıca, KOSGEB vb. kuruluşların sayısının artmasıyla, KOBİ’lere ve genç girişimcilere yönelik destekler artırılmaya çalışılmıştır.
Türkiye, son 20 yılda birçok sektörde yatırımlarını artırmıştır. Bu sektörler arasında özellikle, savunma sanayi ve otomotiv sektöründeki yatırımlar göz ardı edilemez. Bu iki sektör sunduğu katkılar sayesinde güvenlik ve ekonomi politikaları için oldukça önem arz etmektedir. Stratejik coğrafi konumu sebebiyle, sınırlarında çatışmaların gerçekleştiği bir coğrafyada bulunan Türkiye, iç ve dış tehditlerden korunmak amacıyla savunma sanayisindeki yatırımlara ağırlık vermiştir. Bu sayede, Türkiye hem yurtiçi hem de yurtdışı askeri operasyonlarda gücünü artırmıştır. Ayrıca, Türkiye birkaç yıldır kendi İHA’sını (İnsansız Hava Aracı’nı) ve SİHA’sını (Silahlı İnsansız Hava Aracı’nı) üreten ve dünyadaki birçok ülkeye ihraç ederek önemli bir ihracat geliri elde eden bir ülke haline gelmiştir.
Otomotiv sektörü, Türkiye’nin uzun yıllardan beri önemli ihracat kalemlerinden birisi olmuştur ancak Türkiye, otomotiv sektöründe yıllardır sahip olduğu ihracat tecrübesini üretim safhasına yansıtamamıştır. Bununla birlikte, otomotiv sektöründeki yatırımlar son yıllarda önemli ölçüde artmıştır. Nihayetinde Türkiye, 2022 yılında yerli otomobili olan TOGG’u üretmeye başlamıştır. Yerli otomobil, ülke ekonomisi için oldukça önem arz etmektedir çünkü TOGG’un önümüzdeki 15 yıl içinde gayrisafi milli hasılaya katkısının 50 milyar euro civarında olması beklenmektedir (Özcan, 2019).
III. Özel Sektör
Ar-GE ve inovasyon faaliyetleri firmaların birbirine karşı rekabet üstünlüğü elde etmesinin en önemli araçlarından birisidir. Ancak, dünyadaki firmaların bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesine ilişkin karşılaştığı birtakım problemler vardır. Nitekim, Türkiye’deki firmalar da bu sorunlar ile karşılaşmaktadır. Türkiye’deki tüm işletmelerin %99.8’i KOBİ’lerden oluşmakta ve bu işletmeler toplam istihdamın %70.6’sini oluşturmaktadır (TÜİK, 2022). Dolayısıyla, yazının bu kısmında Türkiye’deki KOBİ’lerin ar-ge ve inovasyon faaliyetlerinde yaşadığı sorunlar üzerinde durmak yerinde olacaktır.
Öncelikle, Türkiye’deki KOBİ’ler finansmana erişimde ciddi sorunlarla karşılaşmaktadır. KOBİ’lerin %45’i rekabet güçlerini etkileyen en önemli sorunun finansman imkânlarının azlığı ve finansmana erişimdeki problemler olduğunu ifade etmiştir (Elçi, Taymaz, Erdil ve Eyigün, 2010). Büyük ve kurumsal firmalara kıyasla uzun süreli geçmişi olmayan KOBİ’ler geçmişteki ar-ge ve inovasyon faaliyetlerine ilişkin temel bir göstergeye sahip değillerdir. Dolayısıyla, ar-ge ve inovasyon faaliyetleri için özel bankalardan kaynak bulmakta zorlanabilirler. Bu sorunun çözümü için kamu bankaları aracılığıyla uzun vadeli düşük faizli veya faizsiz kredi yoluyla KOBİ’ler ar-ge ve inovasyon faaliyetleri açısından teşvik edilebilir.
KOBİ’lerin karşılaştığı sorunlardan bir diğeri ise ar-ge ve inovasyon yatırımlarının uzun vadeli olmasından ötürü karşılaşacakları belirsizlik sorunudur. Henüz yeterince kurumsallaşmamış KOBİ’ler için uzun vadeli bir planlama yapmak oldukça güçtür ve KOBİ’lerin sermaye birikimi büyük şirketlere kıyasla yeterince fazla olmadığı için yatırımlarını ar-ge ve inovasyon faaliyetlerine yöneltmek yerine faaliyet alanlarını genişletmek için kullanabilirler. Bu doğrultuda, devlet hibe yoluyla KOBİ’lerin mali anlamda güçlenmesine ve uzun vadeli planlamalar yapmasına katkı sağlayabilir. Ayrıca, ar-ge ve inovasyon faaliyetleri için gerekli olan makine, teçhizat vb. araçlara yönelik vergi indirimleri sağlanarak firmaların ekonomik anlamda güçlendirilmesine ve ar-ge ile inovasyon faaliyetleri için cesaretlendirilmesine yönelik imkânlar sağlanabilir.
Yukarıda da belirtildiği üzere, KOBİ’ler ar-ge ve inovasyon faaliyetleri açısından yeterli geçmişe sahip değillerdir. Bu sebeple, ar-ge ve inovasyon faaliyetleri sonucunda ortaya sunmuş oldukları ürüne piyasadaki diğer firmalar tarafından şüpheyle yaklaşılabilir. Bu sebeple, söz konusu ürünler yeteri oranda talep edilmeyebilir. Talep eksikliğini gidermek için devlet, piyasadaki KOBİ’lerin faaliyetlerini inceleyerek başarılı gördükleri ürünlerinin alımlarını gerçekleştirerek firmalara fayda sağlayabilir.
IV. Üniversite
Bilginin ekonomik değer kazanmasıyla bilgiye bakış açısı değişmiştir. Bilginin üretim kaynağı olan üniversiteler ve araştırma kurumları ise bu bakış açısı değişikliğinden etkilenmiştir. Eğitim yönü ağır basan üniversitelerden, sanayi toplumunun gerekleri için araştırmacı üniversitelere ve bilgi toplumu için ekonomik ve sosyal kalkınmaya doğrudan katkı sağlamayı hedefleyen ve bu kapsamda araştırma faaliyetlerini ticarileştirmeye çalışan girişimci üniversitelere doğru bir dönüşüm yaşanmaktadır (Arap, 2010). Artık, akademisyenlerin ve araştırmacıların girişimcilik faaliyetlerinde yer alma, ar-ge ve inovasyon faaliyetlerinde bulunan firmalara danışmanlık verme ve start-uplara mentörlük hizmeti sunma gibi bilginin ekonomik değerini artıran rollere sahip olması gerekmektedir. Bu nedenle, üniversitelerin yalnızca kampüslerle sınırlı kalmaması; özel sektör firmaları ve devletle işbirliği yapması gerektiği anlaşılmaktadır. Ancak, Türkiye’deki üniversitelerin ve araştırma kurumlarının teknolojik faaliyetlerdeki rolü son yıllarda artsa da halâ istenilen seviyede değildir.
Üniversitelerin teknolojik faaliyetlerdeki rolünün halâ istenilen seviyeye ulaşamamasının birçok sebebi vardır ancak yazıda üniversite ve araştırma kurumlarının araştırmacılarına özel sektör firmalarına kıyasla yeterli ücret ödeyememesi ve özel sektör firmaları ile işbirliğinin gelişmemesi nedenlerine odaklanılacaktır.
Türkiye’deki firmaların ar-ge ve inovasyon faaliyetlerini artırmasıyla firmaların araştırmacı istihdamlarında önemli ölçüde artış gerçekleşmektedir. Genel itibarıyla, firmalar doktora derecesine sahip personel istihdamına önem vermektedir. Firmalar, doktoralı araştırmacıları üniversitelerden daha yüksek maaş karşılığında transfer etmektedirler. Ek olarak, firmalar personeline akademik unvanlarını artırmasının ödülü olarak maaşına önemli oranda artış yapmaktadır. Üniversitelerin ise araştırmacılarına karşı özel sektör firmaları kadar cömert olduğunu söylemek doğru olmayacaktır. Bu durumun gerçekleşmesinde üniversitelerin bütçelerinin büyük ve kurumsal özel sektör firmalarına kıyasla daha düşük olması önemli bir etkendir. Bu doğrultuda, devletin teknoloji politikası üretiminin mihenk taşlarından biri olan üniversitelere ve araştırma kurumlarına tahsis ettiği bütçeyi ve araştırma fonlarını artırması faydalı olacaktır. Bu sayede, üniversiteler hem araştırmacılarını bünyesinde tutabilecek hem de daha fazla araştırma yapılması konusunda yatırımlarını artırabileceklerdir. Son yıllarda, bütçe ve araştırma fonlarında önemli oranda artış gerçekleşmiş olsa da Türkiye’deki üniversite ve araştırma kurumlarının dünyadaki muadillerini yakalaması için daha fazla maddi imkân sağlanması faydalı olacaktır.
Özel sektör firmaları, üniversiteler ile işbirliğine şüpheyle yaklaşmaktadır. İnovasyon faaliyetinde bulunan firmalara, bilgi kaynağı olarak üniversitelerin önemi sorulmuştur. Firmaların %4’ü üniversitelerin çok önemli bir bilgi kaynağı olduğunu belirtirken, %12’si orta dereceli, %15’i düşük dereceli öneme sahip olduğunu, %69’u ise önemsiz olduğunu belirtmiştir (TÜİK, 2013). Bu sonuçlar, bize Türkiye’de inovasyon faaliyetinde bulunan firmaların araştırmalarında üniversiteleri önemli bir partner olarak görmediklerini gösterir niteliktedir. Bununla birlikte, son yıllarda üniversitelerin bünyesinde kurulan tekno-kentlerin, kuluçka merkezlerinin ve teknoloji transfer ofislerinin açılmasıyla birlikte üniversitelerin özel sektör firmaları ile işbirliği önemli ölçüde artmıştır. Ancak, bu işbirliği çoğunlukla üniversiteler ile kurumsal olarak gelişmiş köklü firmalar arasında gerçekleşmektedir. Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) ise henüz yeterli sermaye birikimine sahip olmadıkları için büyük ve kurumsal firmalara kıyasla üniversiteler ile işbirliğine sıcak bakmamaktadır.
Bununla birlikte, üniversitelerin ve araştırma merkezlerinin teknolojik faaliyetler aracılığıyla ekonomiye katkısının zaman içindeki gelişimi umut vaat etmektedir. Üniversitelerin ve araştırma merkezlerinin ekonomiye katkısının incelenmesi için patent başvuruları önemli bir referanstır. 2022 yılında “Patent Effect” isimli firma tarafından hazırlanan “Türkiye’nin Patent Raporu” isimli raporda 2010-2022 yılları arasında üniversite ve araştırma kurumlarının patent başvuru oranlarının Türkiye’deki bütün patent başvurularına oranı ele alınmıştır. Rapor incelendiğinde; 2010 yılında, üniversite ve araştırma kurumlarının patent başvurularının toplam patent başvurusuna oranı %1’iken 2022 yılında bu oranın %12’ye ulaştığı görülmüştür (Effect, 2022). Bu doğrultuda, 2010-2022 yılları arasında önemli bir atılım gerçekleştiği değerlendirilebilir. Bu oranı artırmak için çeşitli uygulamalar gerçekleştirilebilir. Üniversitelerin ve araştırma merkezlerinin çalışmalarının ekonomiye katkılarını daha da artırmak için üniversitelerde inovasyon faaliyetinde bulunan öğrenci topluluklarına ve araştırmacılara destekler verilebilir. Bu sayede, üniversitelerdeki genç öğrencilerin projelerinin patentlenmesine yönelik imkânlar artırılmış olur. Ek olarak, devlet tarafından firmalar ile üniversiteler arasındaki bağlantıları artıracak (teknokent vb.) merkezlerin sayısı artırılabilir. Böylece, üniversitelerin firmalar ile daha fazla iletişimde olması sağlanarak araştırma projelerinin ekonomiye katkısının artması sağlanabilir.
V. Sonuç
Geçmişten günümüze teknoloji politikaları ülkelerin ve firmaların büyümesinde ve kalkınmasında önemli bir role sahiptir. Türkiye’de hem devlet hem de özel sektör firmaları bu durumun ciddiyetinin farkına varmışlardır. Bu doğrultuda, devlet ve özel sektör firmaları ar-ge ve inovasyon yatırımlarını artırmıştır.
Türkiye’de devletin teknoloji politikalarındaki rolü oldukça önemlidir. Zira, Cumhuriyetin erken dönemlerinde özel sektörün cılızlığı ve eğitim sistemindeki yetersizlikler, devletin daha fazla sorumluluk almasına neden olmuştur. Ancak, ekonomideki ve eğitimdeki gelişmeler; özel sektör ile üniversiteler ve araştırma kurumlarının güçlenmesine katkı sağlamıştır. Bu gelişmelere istinaden, söz konusu kurumların karşılaştığı problemlere rağmen teknoloji politikalarındaki önemi artmıştır.
Özel sektörün en önemli unsuru olan KOBİ’ler, finansman erişimi ve belirsizlik gibi birçok sorun yaşamaktadır. Bu sorunların çözümü için; hibe, kamu alımı, faizsiz veya düşük faizli kredi ile vergi indirimi politikaları uygulanabilir.
Üniversitelerin ve araştırma kurumlarının karşılaştığı sorunlar arasında ise araştırmacılarına yeterli ücret ödeyememesi ve özel sektör firmalarının kendileri ile işbirliğine sıcak bakmaması yer almaktadır. Söz konusu sorunların çözümü için devlet, üniversite ve araştırma kurumlarının bütçesi ile araştırma fonlarını artırabilir ve teknokent vb. merkezlerin sayısını artırabilir. Bu sayede, üniversiteler ve araştırma kurumları ile özel sektör firmaları arasındaki iletişimin ve işbirliğinin artmasına katkı sağlanabilir.
DİPNOTLAR:
- Anadolu Ajansı/https://www.aa.com.tr. “TOGG Üst Yöneticisi Karakaş: Türkiye’nin Otomobili’nin GSMH’ye katkısı 50 milyar avro olacak”. 25.03.2019. https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/togg-ust-yoneticisi-karakas-turkiyenin-otomobilinin-gsmhye-katkisi-50-milyar-avro-olacak/1426921
- TÜİK/https://www.tuik.gov.tr. “Küçük ve Orta Büyüklükteki Girişim İstatistikleri”. 22.12.2023. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Kucuk-ve-Orta-Buyuklukteki-Girisim-Istatistikleri-2022-49438#:~:text=KOB%C4%B0’ler%202022%20y%C4%B1l%C4%B1nda%20toplam,36%2C4’%C3%BCn%C3%BC%20olu%C5%9Fturdu. Erişim Tarihi: 31.12.2023
- Elçi, Ş. Taymaz, E. Erdil, E. Eyigün, Ö., KOSGEB Destek Sistemi Değerlendirme Raporu, Technopolis Group Türkiye, 2010.
- Arap, S. K., Türkiye Yeni Üniversitelerine Kavuşurken: Türkiye’de Yeni Üniversiteler ve Kuruluş Gerekçeleri, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, 65(1), 2010, s.1-29
- TÜİK, Yenilik Araştırması, 2012, 2013, http://tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=16163 Erişim Tarihi:18.06.2015
- “Türkiyenin Patent Raporu 2022”. Patenteffect. 2022. Erişim tarihi: 31.12.2023. https://uludag.edu.tr/dosyalar/anasayfa/haber_resimler/2023/MAYIS/patent siralamasi/tr_patent_raporu_2022_final.pdf