PİTGEM ÖNSÖZÜ:
Türkiye maalesef sürekli ciddi yönetsel skandallar ile karşı karşıya kalıyor. Bu skandalların sonuncusu ise gerçekten çok irkiltici, çok incitici, çok utandırıcı oldu: Kamu Personeli Seçme Sınavının (KPSS’nin) sorularının çalınması! Sonuçlanan ve devam eden bazı soruşturmalar ve davalar gösterdi ki geçmişte başka sınavlara giren öğrenci ve genç olmak üzere milyonlarca insan telafisi olmayan hak kayıpları yaşadı, mağdur oldu. Ve maalesef çoğunun hakkını geri teslim etmek de asla mümkün olmadı ve olmayacak.
Son KPSS skandalı bu bağlamda maalesef bir tür “deja vu” hissi de yarattı: Kamuoyu, ilk kez 2010 yılında patlak veren ve sonraki yıllarda da birkaç kez tekrarlanan benzeri skandalları hatırladı. En çok da bu skandalların başaktörü olan zamanın ÖSYM Başkanının, üstelik FETÖ bağlantılı suçlamalarla tutuklanarak yargılandığını travmasını yeniden hatırladı.
Olayın bu kez nerelere kadar gideceğini ise soruşturmalar ilerledikçe hep birlikte yaşayarak öğreneceğiz. Fakat neyse ki bu defa kamu bürokrasisi hızlı davranmış görünüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, hemen emrindeki Devlet denetleme Kurulu’nu (DDK’yı) görevlendirdi, polis ve savcılıklar da hızlıca devreye girdi.
Olayın bütün yönleri henüz ortaya çıkmış değil, zaten çıksa da bunu irdelemek bizim işimiz değildir. Ama bu olay vesilesiyle, kamuoyunda çok fazla bilinmeyen bir “Üst Denetim Birimi” olan Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu, uzun bir aradan sonra yeniden ön palana çıktı. Politika, İnovasyon, Tasarım ve Gelişim Merkezi (PİTGEM) olarak biz de hem DDK’nın yapısını ve görevlerini ilgilenenlere yeniden hatırlatmak hem de bu son skandalın aydınlatılmasında nasıl bir işlev görebileceğini tartışmak amacıyla aşağıdaki makaleyi hazırladık.
ÖZET
Özü itibariyle polisiye bir olay, muhtemelen “organize” suç olan son KPSS skandalı, kamuoyunu şiddetle sarsarken, bir yandan da Cumhurbaşkanı’nın emrindeki en üst denetim birimi olan Devlet Denetleme Kurulu’nu (DDK’yı) kamuoyu gündemine taşıdı.
Önceki Cumhurbaşkanlarımızdan Ahmet Necdet Sezer döneminde çok aktif biçimde çalışan DDK’nın adı, sonraki dönemlerde fazlaca duyulmuyordu. İşte son olay üzerine Cumhurbaşkanının hızlı biçimde DDK’yı olayı araştırmakla görevlendirmesi, bu durumu değiştirdi.
Devlet Denetleme Kurulu’nun yapısı ve işleyişi itibariyle böyle bir polisiye olaya nasıl müdahale edebileceği ve bu müdahalenin ne tür sonuçları olabileceğini bu makalede kısaca irdelemeye çalışacağız.
Son KPSS Skandalı: Devlet Denetleme Kurulu Ne Yapabilir, Ne Yapamaz?
Giriş
Başlangıçta üniversiteye giriş sınavlarını merkezî biçimde yapmak üzere kurgulanmışken, aradan geçen uzun yıllar içinde “bütün kamusal sınavların tek adresi” haline gelen “T.C. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi,” (Kısa adıyla ÖSYM)[1] yeniden ve yine benzer suçlamalarla gündemde: Kamu kurumlarına personel alımı için kurgulanan sınavların (KPSS) bu yılki uygulamasında, sınav sorularının çalınması ya da sızdırılması!
ÖSYM’nin yaptığı merkezi nitelikteki sınavlarda “soruların çalınması-cevap anahtarlarının belli kişilere ya da odaklara önceden verilmesi” biçimindeki skandalların ilki, 2010 yılında yine KPSS sınavı ile patlamış, bunu 2011 yılında 1,7 milyon öğrencinin girdiği YGS sınavındaki “cevap anahtarlarının belli kişilere verilmesi” takip etmişti.
Skandallar silsilesi, 2013 komiser yardımcılığı ve 2014 TEOG sınavlarıyla devam etmişti. 2012 tarihinde yapılan “Avukatlar İçin Adli Yargı Hâkim ve Savcı Adaylığı” sınavında da benzer iddialar gündeme gelmiş, bu sınav da iptal edilmişti.
ÖSYM’nin sınav skandalları serisi içinde daha başkaları da var; fakat makaleyi kalabalıklaştırmayalım. Sadece, 2010’da vekâleten, daha sonra ise asaleten ÖSYM Başkanlığı’nı yürüten Prof. Dr. Ali Demir hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca, “silahlı terör örgütü üyeliği” ve “zincirleme şekilde görevi kötüye kullanma” suçlarından 18 yıl 6 ay hapis istemiyle dava açıldığını ve 2015 yılında görevden alındığını belirtelim.
Bu kez, kamuoyuna yansıyan ilk bilgiler, bu yeni olayın; aynı zamanda sınavlara ilişkin soru kitapçıklarını hazırlamak ve basmakla da görevli bir dershanenin etrafında düğümlendiğini, fakat elbette sınav otoritesi olan ÖSYM’nin de bir şekilde işin içinde olduğunu göstermektedir.
Olayın ortaya çıkmasının hemen ardından, önce ÖSYM Başkanı yazılı bir açıklama yaparak, jet hızıyla nasıl bir soruşturma yürütüp tamamlandı ise, tüm iddiaların asılsız olduğunu açıkladı. Ancak, bu açıklama ile sular durulmadı ve daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ÖSYM Başkanı görevden alındı. Daha sonra Cumhurbaşkanı; emrindeki Devlet Denetleme Kurulu’na bir inceleme talimatı verdi ve Kurul’un bu talimat üzerine yaptığı ilk ve acil incelemenin ardından, bizzat Kurul Başkanı tarafından, “olayın ciddi olduğu ve yasal süreçlerin işletildiği” yönünde açıklamalar yapıldı.
Öte yandan, basın organlarında, polisin ve savcılıkların da kendi görev kapsamları içinde harekete geçtiklerine ilişkin haberler de yayımlandı.
Devlet Denetleme Kurulu (DDK) Nedir, Ne İş Yapar?
Devlet Denetleme Kurulu (DDK), Türk bürokrasisine 1980 askeri darbesiyle girmiş bir kurumdur. Darbenin lideri ve Devlet Başkanı Kenan Evren’in emrine, “idareyi etkin biçimde denetleyebileceği bir organ verilmesi amacıyla” 1981 yılında kurulmuştur.[2] 1982 Anayasasının kabulü ile birlikte “Anayasal” bir statüye kavuşmuş[3] ve “Cumhurbaşkanı emrinde” olduğu vurgulanmıştır.
Kurulun üyelerini ve başkanını, tek imzalı bir kararname ile Cumhurbaşkanı kendisi atar.[4]
Devlet Denetleme Kurulu’nun görevi, “İdarenin hukuka uygunluğunun, düzenli ve verimli şekilde yürütülmesinin ve geliştirilmesinin sağlanması amacıyla, Cumhurbaşkanının isteği üzerine her türlü idari soruşturma, inceleme, araştırma ve denetlemeleri yapmak”tır.
Devlet Denetleme Kurulu bu denetlemelerini; “Tüm kamu kurum ve kuruluşlarında ve sermayesinin yarısından fazlasına bu kurum ve kuruluşların katıldığı her türlü kuruluşta, kamu kurumu niteliğinde olan meslek kuruluşlarında, her düzeydeki işçi ve işveren meslek kuruluşlarında, kamuya yararlı derneklerle vakıflarda” yapabilir.
Yargı organları, Devlet Denetleme Kurulu’nun görev alanı dışındadır.[5]
Devlet Denetleme Kurulu’nun araştırma ve incelemelerde elde ettiği bulgular ve öneriler, Cumhurbaşkanı tarafından “uygun görüldüğünde” doğrudan uygulanır.[6]
Devlet Denetleme Kurulu (DDK) Bağımsız mıdır?
Denetleme kurumlarının, yargı organları benzeri bir bağımsızlığa sahip olmaları beklenmez. Denetim örgütünün hazırladığı herhangi bir rapor, kendisine denetim emri veren makamın onayı olmaksızın hiçbir yaptırım gücüne sahip olmadığından, denetçinin fiilen o makamdan bağımsız olması olanaksızdır. Denetim kurumunun, “denetlenenden” bağımsız olması yeterlidir. Zaten bu nedenle, Türk bürokrasisindeki tüm denetim kurumları, her zaman en üst amirin emrinde bulunurlar ve başka hiçbir makamdan emir almazlar.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi, Devlet Denetleme Kurulu, kendisine emir veren makam Cumhurbaşkanlığı olduğundan, Türkiye’deki bütün denetim kurumlarından daha yukarıdadır ve bütün bürokrasiden de kesinlikle bağımsızdır. Fakat Cumhurbaşkanından bağımsız değildir.
KPSS Skandalında DDK’nın Devreye Girmesi Olumlu Etki Yaratır mı?
Son söylememiz gerekeni en baştan söyleyecek olursak, şöyle diyebiliriz: Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK’nın), “idarenin hukuka uygun, düzenli ve verimli çalışması” misyonu etrafında kurgulanmış yapısının, bir polisiye olayı soruşturmak-incelemek için uygun olmadığını uzun uzun açıklamaya gerek bulunmamaktadır.
Geçmişten günümüze, “polisiye nitelikli” iddialar üzerine DDK’nın inceleme yaptığına ilişkin sadece 3 örnek vardır. İlk örnek, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığında, DDK’nın, Büyük Birlik Partisi Lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun kuşkulu bir helikopter kazasında[7] ölümü üzerine yaptığı incelemedir[8] ve bu inceleme o zaman da ilgili bakan tarafından eleştirilmişti.[9]
İkinci örnek, Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hırant Dink’in öldürülmesinden[10] yıllar sonra yapılan DDK incelemesi[11]; üçüncü örnek ise Sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümünden[12] yıllar sonra yapılan DDK incelemesidir.[13]
Sayılan bu üç inceleme de olaylardan yıllar sonra, kamuoyunda bir türlü giderilemeyen kuşkuların itmesiyle yapılmıştır. Dolayısıyla, üç DDK incelemesinin de olaylardaki tamamlanmış polis ve savcılık süreçlerine, bitmiş dava süreçlerine etkisi-baskısı olmamış-olamamıştır.
Bu incelemelerde, sözü edilen olaylara ilişkin olarak hangi sonuçlara ulaşıldığı kamuoyuna açıklanmamıştır; bununla birlikte, herhangi bir yeni soruşturma, yeni ceza davası ya da yeni incelemeler yapılmadığına göre, “daha önce fark edilmemiş” herhangi bir yeni bulgu elde edilmemiş olduğunu kabul etmek akla yakındır.
Oysa son olay, diğer bir deyişle, ÖSYM sorularının çalınması/sızdırılması iddiaları henüz tazedir. Polis ve savcılıklar tarafından yürütülmesi gereken rutin süreçler yeni başlamıştır ve yürümektedir. O yüzden, belki de bu olay üzerine Cumhurbaşkanı’nın DDK’yı devreye sokmak yerine, YÖK ve ÖSYM yetkililerini, İçişleri Bakanını, Emniyet yetkililerini çağırarak, onlardan sık sık bilgi alarak olayın tam olarak aydınlatılmasına “etkili” katkı yapması daha doğru bir yaklaşım olabilirdi.
Sonuç
ÖSYM tarafından gerçekleştirilen 2022 yılı KPSS sınav sorularının çalınması/sızdırılması diye özetleyebileceğimiz son olay, niteliği itibariyle “suç” teşkil etmektedir; muhtemelen örgütlüdür ve göründüğünden daha yaygın ve kapsamlı olması da çok mümkündür.
Bu nitelikleriyle, olayın emniyet örgütleri ve savcılıklar tarafından araştırılarak soruşturulması gerektiği açıktır.
Devlet Denetleme Kurulu’nun (DDK’nın), varlık nedeni ise polisiye-adli olayları kovuşturmak olmayıp “idarenin hukuka uygun, düzenli ve verimli çalışmasını sağlamak”tır. Dolayısıyla, bu olayda DDK’nın, ancak bütün polisiye-adli süreçlerin tamamlanmasından ve varsa suçluların adliyeye sevk edilmesinden sonra, hasarın saptanması ve ortaya çıkan “aksak-bozuk işleyişlerin “bir daha tekrarlanmayacak biçimde düzenlenmesi-düzeltilmesi” için devreye girmesi, daha uygun bir yaklaşım olurdu.
Kamuoyu olarak; şimdilik süreci izlemekten, sorumluların cezalandırıldığını ve DDK’nın da bu süreçte kendine düşen görevi yaparak sistemin rehabilitasyonuna katkı sağladığını görmeyi ummaktan fazla yapabileceğimiz bir şey yok gibi görünmektedir.
KAYNAKÇA:
[1] Önceleri her yüksek öğretim kurumunun kendisinin gerçekleştirdiği yükseköğrenime giriş sınavları; aday sayısının artması, seçme işleminin objektif ve adaletli kriterlere bağlanması, soru sisteminin test biçimine dönüşmesi gibi nedenlerle merkezileştirilmiş; bu amaçla 19 Kasım 1974 tarihinde Üniversitelerarası Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezini (ÜSYM) kurmuştur. 1981 yılında ise ÜSYM, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 10. ve 45. maddeleriyle Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) adı ile Yükseköğretim Kurulunun bir alt kuruluşu hâline dönüştürülmüştür. 03/03/2011 tarihli ve 27863 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 17/02/2011 tarihli ve 6114 sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Hizmetleri Hakkında Kanun ile Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı (ÖSYM) adını alan Kurum, 6114 sayılı Kanun ve 15 Temmuz 2018 tarihli ve 30479 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4 sayılı “Bakanlıklara Bağlı, İlgili, İlişkili Kurum ve Kuruluşlar ile Diğer Kurum ve Kuruluşların Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” gereğince; mezkûr Kanun, Kararname ve ilgili diğer mevzuatla verilen görevleri yerine getirmek ve yetkileri kullanmak üzere yetkilendirilmiştir.
ÖSYM, bugün, her yıl yaklaşık 50 sınav gerçekleştirmektedir. Bu sınavlardan bazılarına aşağıda yer verilmiştir.
- Adalet Bakanlığı Sınavları (Adli Yargı-İdari Yargı)
- Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavı (ALES)
- Dikey Geçiş Sınavı (DGS)
- Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavı (YDS)
- Elektronik Yabancı Dil Sınavı (e-YDS)
- İçişleri Bakanlığı Kaymakam Adaylığı Sınavı
- İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü İş Yeri Hekimliği ve İş Güvenliği Uzmanlığı Sınavı (İSG)
- Kamu Personel Seçme Sınavı (Lisans – Öğretmenlik Alan Bilgisi – Ön Lisans –Ortaöğretim) (KPSS)
- Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumlarına Yönetici Seçme Sınav (MEB-EKYS)
- Milli Savunma Üniversitesi Askeri Öğrenci Aday Belirleme Sınavı (MSÜ)
- Sayıştay Başkanlığı Denetçi Yardımcılığı Adaylığı Eleme Sınavı
- Tıp Doktorluğu Alanında Yurtdışı Yükseköğretim Diploma Denkliği İçin Seviye Tespit Sınavı
- Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı (TUS)
- Tıpta Yan Dal Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı (YDUS)
- Yükseköğretim Kurumları Yabancı Dil Sınavı (YÖKDİL)
[2] 2443 sayılı kuruluş yasası, 03.04.1981 günlü 17299 sayılı R.G.’de yayımlanmıştır.
[3] T.C. Anayasası Md.108 (Değişiklik: 16.04.2017 günlü 6771 sayılı Yasa ile gerçekleşen Anayasa Değişikliği).
[4] T.C. Anayasası Md. 107 (16.04.2017 günlü 6771 sayılı Yasa ile gerçekleşen Anayasa Değişikliğinden önce Md.104/b).
[5] T.C. Anayasası Md.108. (16.04.2017 günlü 6771 sayılı Yasa ile gerçekleşen Anayasa Değişikliğinden önce, “Silahlı Kuvvetler ve yargı organları Devlet Denetleme Kurulunun görev alanı dışındadır” biçimindeydi.).
[6] 16.04.2017 günlü 6771 sayılı Yasa ile gerçekleşen Anayasa Değişikliğinden önce “Sorumsuz Cumhurbaşkanı ve sorumlu başbakan üzerine kurulu “parlamenter sistem” gereğince, DDK Raporları, Cumhurbaşkanı tarafından “uygulanmak istemiyle” ilgili kurumlara gönderilmekteydi.
[7] Büyük Birlik Partisi lideri ve Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu 25.03.2009 tarihinde, Kahramanmaraş yakınlarında bir helikopter kazasında ölmüştü. Kaza, kuşkulu bulunmuştu.
[8] 2011/1 sayılı DDK Raporu.
[9] Dönemin Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, “Uzman kişi ve kuruluşlar bu kazayı araştırdı, pilotaj hatası kanıtlandı. Ama Çankaya’daki uzman olmayan DDK üyeleri bir rapor hazırlayıp ortalığı bulandırıyor…” demişti.
Kaynak: http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/muhsin-yazicioglu-raporu-bakani-kizdirdi-haberi-38712
[10] Türkiye Ermeni’si Gazeteci Hrant Dink, 19.01.2007 tarihinde, İstanbul/Şişli’de, Gazetesi önünde uğradığı silahlı saldırıda öldürülmüştü.
[11] 2012/1 sayılı DDK Raporu.
[12] Turgut Özal, 17.04.1993 tarihinde Cumhurbaşkanlığı yerleşkesinde kalp krizi sonucu ölmüş, ölümü yıllar sonra “zehirlenme” kuşkuları ile yeniden gündeme gelmişti.
[13] 2012/2 sayılı DDK Raporu.