ÖZET
Rusya’nın Ukrayna’ya askerî harekâtı sonrasında İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine başvuru sürecini hızlandırması ile birlikte Türkiye, bazı çekincelerini öne sürerek belirli şartların yerine getirilmemesi halinde bu iki ülkenin NATO’ya girişini veto edeceğini duyurdu. Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik sürecine itiraz ederken, özellikle 1980 yılında Yunanistan’ın NATO’ya dönüşüne onay verdiği süreçteki hatalarını tekrarlamak istemediği için bu şekilde davrandığı iddiası en çok konuşulan konulardan birisi oldu. 1980 yılında Dışişleri Bakanı özel danışmanı olarak görev yapan Emekli Büyükelçi, Daryal Batıbay, 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası kurulan Bülent Ulusu Hükümeti’nin ve aslında devlet yönetiminde tek söz sahibi olan Milli Güvenlik Konseyi’nin Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşüne nasıl onay verdiğinin birebir tanığı olmuştu. Bu anı yazısında, Daryal Batıbay, birebir tanığı olduğu o dönemdeki karar sürecinin arka planındaki gerçekleri ilk kez açıklıyor. Türkiye’nin 1980 yılındaki askeri yönetim altında Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşüne nasıl ve neden onay verdiğine, sürecin nasıl işlediğine, sonuçlarının ne olduğuna ve o dönemki karar süreçlerinden bugün için nasıl dersler çıkarılabileceğine dair önemli ipuçları veriyor. Bu çok özel anı yazısını, devlet yönetiminde ve dış politikada devlet aklını bir kenara bırakarak, kurumsal hafızayı ve birikimi yok sayarak, kurumsal yönetimi ve liyakati dışlayarak ve bir ya da birkaç kişinin şahsi tasarrufları ile gerekli risk, fayda-maliyet analizleri yapılmadan aldığı kararların; devlet yönetiminde, idarenin devamlılığında ve milletin istikbalinde nasıl ciddi sıkıntı ve sorunlar yaratabileceğine ışık tutması için yayınlıyoruz.
Devlet Aklı ve Kurumsal Yönetim: Yunanistan’ın NATO’ya Dönüşünde Türkiye Nasıl ve Neden Hata Yaptı? İsveç ve Finlandiya’nın NATO Üyeliğine Dair Çıkarılacak Dersler
İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine adaylıklarına karşı Türkiye’nin takındığı tutum, Ekim 1980’de Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşünün zamanın askeri yönetimince koşulsuz kabul edilmesini gündeme getirdi ve “aynı hatayı tekrarlamayacağız” söylemi sıkça duyulur oldu. Ben de Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşüne ilişkin tanık olduklarımı yıllar sonra yeniden andım.
Türkiye’nin 1974 yılının Temmuz ayında Kıbrıs’a yaptığı askeri harekat sonrasında Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerilim had safhaya çıkmıştı. Bu askeri harekatın siyasal sonuçlarından birisi de NATO’nun güney doğu kanadını oluşturan Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerginlik nedeniyle NATO ittifakının bu bölgede sorunlarla karşılaşması idi. ABD Kongresi, Yunan lobisinin girişimi ile müttefiki Türkiye’ye silah ambargosu getirmişti. Yunanistan ise, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesini engellemediği için NATO’nun askeri kanadından çekilmişti. Türkiye ile Yunanistan Ege denizinde de ciddi sürtüşmelere yol açmakta olan uyuşmazlıklar içindeydiler.
ABD’de 1977 yılında işbaşına gelen Carter yönetimi NATO ittifakının güney doğu kanadındaki durumu düzeltmeyi kararlaştırdı. Yoğun çabalarla, ABD Kongresinde Türkiye’ye silah ambargosunu kaldırtmayı başardı. “Ambargonun kaldırılmasının gerçek kazananları NATO ve Amerika’nın güvenliği olacaktır” temasını işleyerek ABD yönetiminin yaptığı yoğun girişimler sonucu, Senato’da rahat bir çoğunlukla, Temsilciler Meclisi’nde ise üç oy fark ile ambargo kaldırıldı. Bu karardan sonra, ABD yönetimi Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönmesi için çalışmaya başladı.
Yunanistan’da, Karamanlis Hükümeti, NATO’nun askeri kanadından çekilmenin amaçladığı sonuçları getirmediğini görerek, geri dönmeye hazır olduğunu ortaya koymaktaydı. 1977-80 döneminde işbaşında olan Ecevit ve Demirel Hükümetleri, Dışişleri Bakanlığı’nın görüş ve telkinlerine uyarak, NATO içinde oydaşıma gerektiren Yunanistan’ın dönüşüne onay vermek için, Ege’de 1952-1974 arasında geçerli olan komuta kontrol düzenlemesinin ortay hat boyunca iki ülke arasında bölüşülmesini şart koşuyorlardı. 1952 yılında ilişkileri iyi olan iki ülke, birlikte NATO üyesi olurken, Ege’deki komuta kontrol sorumluluğunu Yunanistan’a bırakan Türkiye, 1970’li yıllara gelindiğinde, Kıbrıs ve Ege sorunları ışığında, bu düzenlemenin sakıncalarını görmekteydi. Yunanistan ise, mevcut düzenlemelerde değişikliğe yanaşmıyordu.
1979 yılında Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali, daha da önemlisi İran’ın, İslam devrimi ile, ABD’nin müttefiki iken karşıtlığına geçmesi, NATO’nun güney doğu kanadının işlevsel duruma gelmesinin ve bu bağlamda, Yunanistan’ın NATO ittifakının askeri kanadına dönmesinin ABD yönetimi açısından önem ve önceliğini arttırmıştı.
Türkiye’de 12 Eylül 1980 darbesi ile oluşan askeri yönetimin önüne gelen öncelikli dış politika dosyalarının arasında bu konu da bulunmaktaydı.
Fotoğraf 1: Milli Güvenlik Konseyi Üyeleri, 16 Eylül 1980, (Kaynak: ©Anadolu Ajansı).
12 Eylül öncesinde Dışişleri Müsteşarı Büyükelçi İlter Türkmen idi. New York BM Daimî Temsilciliğinde yanında çalıştığım İlter Bey, Müsteşar olunca, bir yıldır çalışmakta olduğum Kıbrıs-Yunanistan Dairesinden alıp, beni özel danışmanı yapmıştı. Askeri darbe sonucu oluşan Bülent Ulusu Hükümetinde Dışişleri Bakanı olunca, bu kez bakan özel danışmanı olmuştum.
Fotoğraf 2: İlter Türkmen (ön sırada) ve Daryal Batıbay (arka sırada).
Fotoğraf 2, Telif Hakkı: © PİTGEM (Politika, İnovasyon, Tasarım ve Gelişim Merkezi), 2022 (Daryal Batıbay’a özel teşekkürlerimizle).
İlter Bey’in Bakan olarak önündeki öncelikli konulardan biri Yunanistan’ın NATO’ya dönüş dosyası oldu. Ankara’daki ABD büyükelçisi de Bakanı ilk ziyaretinde bu konuyu açmayı ihmal etmedi. Gerek bölgesel gelişmelerin gerek Türk-Yunan ilişkilerindeki gerginliklerin tırmanmasının önlenmesi açısından Yunanistan’ın NATO ittifakının askeri yapısına dönmesinin tüm üyelerin çıkarına olacağını uzun uzun anlattı. İlter Bey, konuyu öncelikle değerlendireceğimizi ve büyükelçiyi bilgilendireceğimizi belirtti. Bakan başkanlığında Bakanlık içinde yapılan değerlendirme toplantısında, Ecevit ve Demirel hükümetlerinin izlediği tutumun sürdürülmesi benimsendi. İlter Bey, görüşlerimizi ABD ile ikili düzeyde anlatmak yerine, Brüksel’e giderek, tüm NATO üyelerinden oluşan Konseye ve Genel Sekreter Joseph Luns’a izah etmenin daha doğru olacağını kararlaştırdı. Başbakan Bülent Ulusu ve Devlet başkanı Kenan Evren ile görüşüp onaylarını aldıktan sonra, Genel Sekreter Luns ile yapılan temasta, NATO Konseyinin 20 Ekim 1980’de özel gündem ile toplantıya çağrılması kararlaştırıldı.
Brüksel’e giderken, İlter Bey, BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim ile Cenevre’de görüşmek üzere mutabık kaldı. İlter Türkmen ile Kurt Waldheim, daha önce de birlikte çalışmışlar, aralarında geçmişten gelen bir güven ve dostluk ilişkisi oluşmuştu. New York’ta BM Daimî Temsilcisi olarak Waldheim ile yakın çalışma ilişkisi kurmuş olan İlter Bey, Ankara’ya döndükten sonra, Waldheim tarafından Tayland’a BM özel temsilcisi olarak atanmış, bu görevinden Dışişleri Müsteşarlığına getirilmesi üzerine ayrılmıştı. Bakan olunca, İlter Beyi telefon ederek ilk kutlayanlardan biri Waldheim idi.
BM Genel Sekreteri ile ağırlıklı olarak Kıbrıs sorunu üzerinde kapsamlı bir görüşmenin sonrasında, NATO Daimî Temsilcimiz rahmetli Büyükelçi Osman Olcay’ın telefonu ile, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşüne ilişkin olarak Devlet Başkanı Evren ile NATO Müttefik Başkomutanı General Bernard Rogers arasında mutabakat sağlandığını öğrendik. İki eski arkadaş ve meslektaş olan İlter Bey ve Osman Bey, bir oldu-bitti ile karşılaşmanın hayret ve üzüntüsü içinde, uzun ve sıkıntılı bir telefon görüşmesi yaptılar. İlter Bey, Brüksel’e gitmeye gerek kalmadığı için hemen Ankara’ya dönmeyi kararlaştırdı. Cenevre’de son olarak Başbakan Ulusu ile telefonda görüştü ve onun da Evren-Rogers mutabakatından haberi olmadığını öğrendi.
Ankara’ya ulaşıp, Esenboğa’dan araba ile kente giderken, İlter Bey, “Doğru Ulusu’ya gidip istifa mektubumu vereceğim” dedi.
Eski Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı bitişik binalarda, Başbakan ile Dışişleri Bakanının ofisleri de aynı koridor üzerindeydi. Akşam olmuş, Özel Kalemde İlter Beyin Ulusu ile görüşmeden dönmesini bekliyordum. Devlet Başkanlığı ve 12 Eylül darbesi ile oluşturulan Milli Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Orgeneral Haydar Saltık, İlter Beyi telefonla aradı. Başbakan ile görüşmesinden dönen İlter Bey, istifasının kabul edilmediğini, ertesi gün Başbakan ile birlikte Kenan Evren ile görüşeceklerini, Haydar Saltık ile bu aşamada konuşmayacağını söyledi.
Ertesi gün İlter Bey beni evine çağırdı ve Çankaya’da Evren, Ulusu ve Saltık ile yaptığı dörtlü toplantıyı çalışma odasını sürekli adımlayarak nakletti. Kısaca, Evren, Rogers’ın Türkiye’nin Ege’deki NATO İttifakı komuta kontrol düzenlemesine ilişkin görüşlerinin haklı olduğunu belirtip, bunun için elinden gelen çabayı harcayacağını vaat ettiğini, bunun için asker sözü verdiğini, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına bir an önce dönmesinde NATO İttifakı’nın çıkarı olduğunu kendisine söylediğini dile getirmiş. Ben de “Uluslararası ilişkilerde böylesine önemli konularda, vaatlere dayanarak karar alınmaması gerekir” dedim. Kaldı ki, NATO Avrupa Müttefik Yüksek Komutanı (SACEUR) olarak Bernard Rogers bu konuda son söz sahibi değildir. Artık Yunanistan’ın eski komuta kontrol düzenlemesi ile askeri kanata döndüğünü varsayabiliriz. Burada kişisel kararlar ve vaatler ile ciddi bir hata yapılmıştı. Oysa, bu konuda 1977’den beri izlediğimiz tutuma bağlı kalsaydık, Afganistan ve İran’daki gelişmelerin de etkisiyle, ABD, Yunanistan üzerinde Ege’de daha esnek olması için baskıyı arttıracaktı. Ege’de yeni komuta kontrol düzenlemesi ile birlikte, Yunanistan’ın uluslararası hukuka aykırı olarak karasularının ötesinde ulusal hava sahası iddiasını da düzeltmeye zorlayabilecektik.
İlter Bey, bu gelişme ışığında görevinden ayrılmaya karar verdiğini toplantıda söylemesi üzerine, Kenan Evren’in kendisiyle baş başa görüştüğünü ve bu görüşmede, Rogers ile varılan mutabakata Haydar Saltık’ın kendisini ikna ettiğini, “Bu işi askerler diplomatlardan daha iyi çözer” dediğini nakletti. Buna karşılık kendisinin de “Yurt dışındaki diplomatik temsilciliklere talimatları yazılı olarak Dışişleri Bakanlığının göndermesi gerekir, bu konuda bu kurala da uyulmamıştır. Üstelik, Brüksel’de konuyu yetkili NATO organları ile alınmış randevularda görüşmeye giderken karşılaşılan durum Türkiye’nin saygınlığı ve ciddiyeti ile bağdaşmamaktadır. Orgeneral Saltık’ı Dışişleri Bakanı atamanızdan çok mutlu olacağına eminim” dediğini aktardı.
Görsel 1: NATO Avrupa Müttefik Yüksek Komutanı, Bernard Rogers (solda), General Kenan Evren (sağda), (Kaynak: © Anadolu Ajansı).
Kenan Evren daha sonra bu kurallara bundan böyle titizlikle uyulacağına söz vermiş ve İlter Beyin görevine devam etmesini ısrarla rica etmiş. İlter bey, Evren’in ofisinde bırakamadığı istifa mektubunu ertesi gün Ulusu’ya elden vereceğini bana söylerken sesi titriyordu. New York ve Ankara’da birlikte çalıştığımız yıllar boyunca, o günün öncesi veya sonrasında, İlter beyi bu kadar üzgün ve öfkeli görmedim. Sabah kararını bir kez daha gözden geçirmesini ısrarla telkin ettim, “önemli bir yanlış yapıldı, ama görevde kalarak başka yanlışları önleyebilirsiniz. Devlet Başkanının size söyledikleri bu bakımdan cesaret verici” dedim durdum.
İlter Bey sonunda istifadan vazgeçti. Özellikle Çankaya’daki toplantıda dile getirdiği hususlar aynen gerçekleşip, Yunanistan elini kolunu sallayarak NATO’nun askeri kanadına döndükten sonra, dış politikada askeri yönetim üzerindeki etkinliği çok arttı. O da bu etkinliğini, özellikle askerlerin yönetimi seçimle işbaşına gelecek sivil iktidara devretmesi için bir takvim belirlemesi amacıyla kullandı. Türkiye’nin Batı dünyasındaki yerinin temelini NATO ve Avrupa Konseyi üyeliklerinin oluşturduğunu, ‘1960’lı yıllarda darbe ile iktidara el koyan askeri rejim nedeniyle Yunanistan’ın Avrupa Konseyi’nden çıkarıldığını’ vurgulayarak, aynı sonucu yaşamamak için, belirli bir takvim içeren sivil yönetime dönüş programını benimsemeye ve açıklamaya Milli Güvenlik Konseyi’ni ikna etmede hayati rol oynadı.
Yıllarca İlter Beye anılarını yazmasını telkin edip durdum. Yazmadı, artık yazacağı da yok. Yunanistan’ın NATO İttifakı’nın askeri kanadına dönüşüne ilişkin o sıkıntılı günlerde bana anlattıklarını kimse ile paylaşmama talimatı vermişti. Sonraları kendisinin birileriyle konuşup konuşmadığını bilmiyorum. Aradan geçen yaklaşık kırk iki yıl sonra, tarihe not düşmek için bu satırları yazıyorum. Özetlemeye çalıştığım bu yaşananlar, dış politikada kurumsal çerçeveyi dışlayarak, bir veya birkaç kişinin karar almasının risk ve sakıncalarını yansıtan somut bir örnektir.
PİTGEM NOTU: 1980 yılında Yunanistan Başbakanı Georgios I. Rallis, Türkiye’nin vetosunu kaldırması sayesinde Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına geri dönmesi sonrası Yunanistan Parlamentosu’nda yaptığı konuşmasında “Yunanistan’ın NATO’ya dönüşü Türkiye’ye karşı diplomatik bir zaferdir. Artık Kıbrıs sorununa NATO içinde de sahip çıkabileceğiz” ifadelerini kullanmıştır.