ÖZET
Türkiye, kara para aklama ve terörizmin finansmanı konularında uluslararası standartları koyan, bu standartların yeterli ve gerekli oranda uygulanıp uygulanmadığı konusunda üye ülkeleri denetleyen Mali Eylem Görev Gücü (Financial Action Task Force, FATF) tarafından 21 Ekim 2021 tarihinde yapılan FATF Genel Kurulu’nda yayınlanan rapor ve alınan karar ile, kara paranın aklanması ve terörizmim finansmanıyla mücadele için yeterince gayret göstermediği gerekçesi ile Sıkılaştırılmış Takip Süreci’ne, popüler olarak bilinen adıyla “gri liste” içerisine alınmıştır. İki bölüm halinde yayınlanan bu makalede; FATF, Türkiye’ye neden ve nasıl yaptırım uygulamaktadır, Türkiye “gri liste”den çıkmak için neler yapmalıdır konuları analiz edilmekte, asıl olarak Türkiye’nin “gri liste”den nasıl çıkabileceği konusunda çözüm odaklı bir politik ve idari reçete sunulmaya çalışılmaktadır.
Giriş
Mali Eylem Görev Gücü (Financial Action Task Force, FATF), Aralık 2019’da Türkiye’ye yönelik bir Karşılıklı Değerlendirme Raporu yayınlamış, o rapor doğrultusunda da Türkiye’yi Uluslararası İşbirliği İzleme Grubu (ICRG) inceleme havuzuna almıştı. Daha sonra, bu bağlamda 4’üncü Tur Karşılıklı Değerlendirme süreci devam etmiş; FATF, Türkiye’den Eylül 2021 tarihine kadar Aralık 2019’da yayınlanan rapordaki talepleri yerine getirmesini, kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanı ile mücadele konularında gereken uygulamaları yapmasını istemişti. Ancak, 21 Ekim 2021’de gerçekleştirilen FATF Genel Kurulu’nda International Co-operation Review Group tarafından Post Observation Period Report of Turkey raporunu yayınlandı. Türkiye, 4’üncü Tur Karşılıklı Değerlendirme süreci sonucunda, 21 Ekim 2021 tarihinde yayınlanan rapor ile, kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanıyla yeterince mücadele etmediği gerekçesiyle Sıkılaştırılmış Takip Sürecine (Jurisdictions under Increased Monitoring), bilenen adıyla “gri liste”ye alındı. Bu makalenin ilk bölümünde; FATF’nin ne olduğu, neden kurulduğu, nasıl çalıştığı, üye ülkeler ile karşılıklı değerlendirme ve denetim ilişkisinin nasıl olduğu, FATF’nin 2021 Türkiye değerlendirme ve denetim sürecini, Türkiye’den taleplerini ve Türkiye’nin 2021 değerlendirmesi sonrası neden ve nasıl “gri liste”ye alındığına kısaca değinmiştim. Makalenin ikinci bölümünde, FATF’nin Türkiye’yi kara para aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadele konusunda gerekli gayreti göstermediği gerekçesi ile “gri liste”ye alması sonrasında, FATF’nin raporunu dikkate alarak, Türkiye’nin bu listeden çıkmak için neler yapması gerektiğini daha detaylı olarak inceleyeceğim. Süreç eleştirisinden çok, politik ve idari bir çözüm reçetesi sunmaya odaklanacağım.
Türkiye Gri Liste’den Çıkmak İçin Neler Yapmalı: Politik ve İdari Çözüm Reçetesi
Mali Eylem Görev Gücü’nün (Financial Action Task Force, FATF) standartları ve Türkiye’den talepleri aslında nettir. Türkiye’nin hızla FATF “gri liste”sinden çıkışı için önemli olan, uygulamada kararlı bir şekilde atılacak adımlar ve gerekli siyasi ve idari iradenin ortaya konulmasıdır. Türkiye’nin dilerse bunları da yapacak kurumsal tecrübesi ve devlet normu mevcuttur. Burada sadece net bir politik kararlılık ve ardından belirli kamu politikası adımları atılması gerekiyor. FATF standartları ve normlarından hareketle, son FATF Türkiye raporunu dikkate alarak, Türkiye gri listeden çıkmak için kendi özgül koşulları içinde neler yapabilir konusuna detaylı bir şekilde odaklanınca belirli politika ve idari çözüm önerileri öne çıkmaktadır:
1.) Türkiye, MASAK başta olmak üzere risk taşıyan çeşitli sektörlerin denetimi için daha fazla personel ve insan kaynağı ayırmalıdır. Bankalar, döviz büroları, kuyumcular, emlakçılar, para ve değer transferlerine aracılık eden çok çeşitli kuruluşlar yüksek risk taşıyan sektörlerin önemli aktörleri konumundadır. Türkiye’nin, sıcak para ve dışardan gelecek her türlü dövize ihtiyacı olan bir ülke olarak dışardan para girişleri konusunda çok esnek davrandığı bilinen ve uygulamalara bakınca kolay tahmin edilebilecek bir gerçekliktir. Ancak, gündelik dil ile ifade etmek gerekirse; “para gelsin de nasıl gelirse gelsin” politikası para girişlerinin denetimi konusunda kurumsal kapasitenin düşük ve zayıf tutulmasını gerektirmez. Hükümet, bu konuda dışarıya karşı şeffaf olma ve bilgi paylaşımını istediği oranda yapma konusunda bir politik duruş benimseyebilir, fakat kendi içinde her şeyi tam biliyor olması güçlü ve gerektiğinde her türlü yönetim kapasitesine sahip bir devlet olmanın gereğidir. Oysa bu alanlarda yetkili ve görevli ilgili devlet kurumlarının ciddi personel eksikliği olduğu aşikardır. Yüksek riskli sektörler üzerinde gerekli ve yeterli düzeyde denetimin sağlanması için hem uluslararası standartlara uygun daha kapsamlı mekanizmalar geliştirilmeli hem de bunların etkin uygulanması ve takibi için daha fazla personel kadroya alınıp görevlendirilmelidir.
2.) Yüksek riskli sektörlerde etkin risk ve durum analizi yapabilmenin önemli bir koşulu yerinde denetimlerin kapasitesini arttırabilmektedir. Bu durum da yeniden bu alanlarda yetkili devlet kurumlarındaki gerekli personel sayısının arttırılması ve çeşitlendirilmesinin önemini göstermektedir.
3.) Türkiye, ilgili kurumlarında ve yürütmenin merkezi konumundaki organlarda risk analizi merkezleri oluşturmalı, bahsedilen alanlarda uluslararası uygulamaları yakalayan risk analiz perspektifleri, veri analiz teknolojileri/araçları ve kurumsal risk analiz mekanizmaları kurmalıdır. Kamu yönetimi, regülasyon ve kamu politikası alanlarında dünyada politika oluşturma, uygulama ve denetim alanlarında “etki” ve “risk” analizleri neredeyse kurumsal bir zorunluluk hâlini almıştır. Türkiye’de buna uygun şekilde kendi kurumsal mekanizmaları, yönetim araçları ve uygulama süreçleri konusunda etkin risk, veri ve etki analiz çalışmalarına ağırlık vermelidir.
4.) Türkiye hem finans kuruluşları hem de diğer sektörlerdeki kuruluşlar ve organizasyonlar için, diğer bir deyişler finansal olmayan belirli iş ve mesleklere (FOBİM) (özellikle yüksek riskli sektörlerle ilgili iş ya da meslek sahipleri) özel bir “terörizmin finansmanı” rehberi hazırlamalı ve hepsi ile paylaşmalıdır. Siyasi nüfus sahibi kişiler, onların yakın ya da uzak aile mensupları, akrabalık ilişkileri, yakın ilişkide oldukları kişiler konusunda özel bir rehber hazırlanmalı, bağlayıcı ve yönlendirici hükümler içeren bir dosya ile risk analizi konusunda onların da bilgilenmesi sağlanmalıdır. Bu durum, onların daha fazla sorumlu tutulması, yasadışı uygulamalar ve hatta etik dışı yanlışlar konusunda sorumluluktan kaçma gayretlerine sığınma çabalarını daha aza indirme ve denetim süreçlerinde daha hesap verebilir hâle gelmelerine katkı sağlayacaktır.
5.) Türkiye, kayıt dışı para ve değer transferi alanlarında hizmet sağlayan kuruluşlara, döviz bürolarına kapa para aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadele kapsamında yaptıkları/yapabilecekleri ihlaller/yanlışlar konusunda daha caydırıcı hukuki ve idari yaptırımlar uygulamalıdır. Caydırıcı uygulamaların etkin ve kapasiteli bir şekilde hayata geçirilebilmesi için, özellikle bu konularda en etkili rolü oynama konumunda bulunan MASAK’ın operasyonel kapasitesi; öncelikle şüpheli işlem bildirimleri ve çeşitli yerlerden gelen ihbarları hızlı ve kapsayıcı şekilde inceleyip harekete geçebilmesini sağlayacak şekilde geliştirilmelidir.
6.) Türkiye’nin kolluk kurumlarının, birimlerinin sadece diğer alanlarda değil, finansal istihbarat alanında da kapasiteleri geliştirilmelidir. Dünyadaki hızlı değişim, teknoloji ve finansal araçlar/metalardaki baş döndürücü küresel gelişmeler ve uygulamalar, bu alanlarda her gün artan oranda yeni riskler, hileli yaklaşımlar, anlaşılması ve ortaya çıkarılması zaman alacak uygulamalar, anlaşıldığı zaman da çok geç kalınmış ağır yükler getiren suçlara, durumlara, vakalara sebep olmaktadır. Bu suçlar, durumlar, vakalar da hem ulusal hem de ulus ötesi, çok uluslu krizlere, sorunlara, çatışmalara zemin hazırlamaktadır. Bu nedenle kara para aklama ve terör finansmanı konularında MASAK ve diğer kaynaklardan gelen finansal istihbaratların doğru ve etkin değerlendirilmesi için soruşturmaları yürütecek tüm ilgili kolluk kuvvetlerinin de eğitim ve uygulama kapasiteleri geliştirilmelidir.
7.) MASAK’ın da kendisine gelen şüpheli işlem bildirimleri, ihbarları, istihbaratlarını sadece kolluk birimleri ya da adli mercilerden talep geldiği zaman değil, onlardan bir talep gelmeden önce de proaktif (ön alıcı) olarak paylaşmasının kurumsal mekanizmaları ve araçları arttırılmalı ve bu konuda keyfiyet, zafiyet ve gecikmeleri asgariye indirecek uygulamalar yasal zorunluluk olarak getirilmelidir.
8.) Türkiye, aklama soruşturmaları ve kovuşturmalarına yönelik Ulusal Strateji Belgesi’ni (USB) geliştirmeli; bu alanlarda yetki ve sorumlulukları bulunan tüm kurumlarda gereken denetim ve uygulama kapasitesinin nasıl yükseltildiğini ispatlayacak kurum içi rehberler ve tüm kurum uygulamalarını da içeren ulusal düzeyde kapsayıcı strateji uygulamaları olduğunu göstermelidir. Böyle bir stratejik çerçeve ve kurumsal bütünlüğü gösteren stratejik mekanizma sistemi, Türkiye’nin öz aklama (self-laundering), profesyonel, üçüncü taraf ve öncül suçu yurtdışında işlenen aklama gibi karmaşık olaylarda/vakalarda en güncel ve etkin denetim ve soruşturma tekniklerine ve kapasitesine sahip olduğunu uluslararası düzeyde daha belirgin hâle getirecektir. Elbette, bunun sonucu olarak Türkiye’de bu konularda, vakalarda daha fazla soruşturma açılması, kovuşturma ve mahkûmiyet kararlarında gözle görülür bir sayısal artış olması gerekmektedir. Bu durum uluslararası boyutta Türkiye’nin bu konudaki mücadelesi ve kapasitesine olan güveni arttıracaktır.
9.) Dünyada kamu yönetimi, kamu işletmeciliği alanlarında artık bir norm haline gelen performans değerleri, hedefleri belirlemek, sonuç odaklı uygulama mekanizmaları kurmak şeklinde ifade edilebilecek yöntemler bu alanlarda yetkili kamu kurumları için de geliştirilmelidir. Örneğin MASAK, kolluk kuvvetleri, yargı (hâkim ve savcılar) gibi bu alanlarda en öne çıkan yetkili ve sorumlu kurumlar için ölçülebilir performans ilkeleri ve kriterleri konarak bu kurumların daha titiz ve etkin çalışması sağlanmalıdır. En başta malvarlıklarının suçlulardan geri alınması konusunda bu kurumların etkin çalışması ve açık sorumlulukları vurgulanıp zorlanmalı; hem ülke içinde hem de ülke dışındaki vatandaşların, kişilerin/kurumların, bu kurumların etkililiği konusunda ikna olmasını sağlayacak göstergeler ortaya konabilmelidir.
10.) Sınırlardan geçen nakit ve hamiline yazılı senet kuryeleri üzerindeki kontrollerin arttırılması ve bunun temel bir devlet politikası olarak uygulandığının tüm ulusal ve uluslararası kamuoyuna net göstergeler ile ispat edilmesi acil bir strateji ve eylem olarak benimsenmelidir.
11.) Kara para aklama ve terör finansmanı konularında, vakalarında UYAP sistemine işlenen bilgilerin geliştirilmesi ve UYAP sistemindeki tüm bilgilerden sorumlu ve yetkili kurumların hızla ve yeterli düzeyde yararlanabilmesi için çalışmalar yapılmalıdır. Yine bu kurumların etkili el koyma ve müsadere istatistikleri toplayabilmesi, bu şekilde veri tabanlarını en kapsayıcı hale getirerek doğru risk ve etki analizleri yapmaları sağlanmalıdır.
12.) Türkiye, terörizmin finansmanı konusunda özel bir veri tabanı geliştirmelidir. Bu konuda hem haklı/haksız pek çok ithama maruz kalmakta hem de çok fazla terör unsurunun hedefi olan bir ülke olarak ciddi sıkıntılar çekmektedir. Bu alanda etkin bir veri tabanı geliştirilmesi ve tüm ilgili kurumların bundan yararlanıp bunun rehberliğinde risk analiz kapasitelerini geliştirmeleri, soruşturma, kovuşturma ve mahkûmiyet kararlarında hız, uyum ve belirli bir standart yakalanması elzem görünmektedir.
13.) Türkiye, terörizmin finansmanı konusunda, bugünkü dünyanın hegemonik gündemi de dikkate alındığı zaman, çok fazla eleştiri ve saldırıya maruz kalacaktır. Bunların pek çoğu elbette siyasi içerikli, uluslararası diplomasi ve güç mücadelesi ile ilişkili olacak, ancak bu durum bu konularda gerekeni yapmama konusunda Türkiye gibi bir devlet için mazeret olamaz. Bu nedenle Türkiye, ivedi olarak Ulusal Risk Değerlendirmesi (URD) şablonunu geliştirmeli, bunun içerisine terörizmin finansmanı konusunda detaylı şekilde çalışılmış, sürekli güncellenen bir risk profili değerlendirmesi/taslağı koymalıdır. Tüm kurumlar bu risk profili taslağı ile uyumlu ve tutarlı bir şekilde terörizmin finansmanı soruşturmaları ve kovuşturmaları yapmalıdır. Bu şekilde bir uyumlu ve tutarlı çalışma profili Türkiye’nin terörizmin finansmanı konusundaki haklı veya haksız eleştirilere karşı hem uluslararası düzeyde kabul görecek net ve adil bir kurumsal cevap vermesini sağlayacak hem terör finansmanı eylemlerine karşı etkin mücadelesini garanti edecek hem de siyasi saldırılara karşı güçlü bir kalkan işlevi görecektir.
14.) Türkiye, terörizmin finansmanı konusundaki etkin risk profili değerlendirmesini/taslağını oluştururken özellikle şunlara dikkate etmelidir:
– Terörizm olaylarında yapılan paralel finansal soruşturmaların sayısını arttırmak
– Terörizmin finansmanı soruşturmalarının daha geniş finansal ağların ve finans sağlayıcıların tespit edilmesini sağlayacak şekilde genişletilmesini ve bu soruşturmaların ilgili birimlerin terörizmin finansmanı eğilim ve yöntemlerine ilişkin algılarının, kurumsal ve kişisel bilinçlerinin arttırılmasını temin etmek
– Birlemiş Milletler (BM) tarafından belirlenen terör örgütleriyle ilgili terörizmin finansmanı soruşturma ve kovuşturmalarını öncelikli olarak ele almak ve yaygınlaştırmak
15.) Türkiye, Ulusal Risk Değerlendirmesi (URD) içerisinde geliştireceği terörizmin finansmanı risk profili ile uyumlu bir şekilde terörizmle mücadele konusunda ulusal önceliklerini de net olarak belirlemeli ve ortaya koymalıdır. Bu şekilde terörizmin finansmanı ile mücadelesinde hangi öncelikleri olduğunu ve bu mücadelesini nasıl bir risk profili değerlendirmesi içerisinde yaptığını açık olarak tüm dünyaya da göstermiş olacaktır. Bu bağlamda, Türkiye kendi Ulusal Strateji Belgesi’nde (USB) (2021-2025) terörizmin finansmanı ile mücadele özelinde kapsamlı bir ulusal strateji geliştirmelidir, bunun da USB’de ortaya konan genel terörizmin finansmanı politik hedefleri ile uyumlu olmasına dikkat edilmelidir.
16.) Türkiye’nin Ulusal Strateji Belgesi’nde (USB), terörizmin finansmanı unsurları Ulusal Risk Değerlendirmesi (URD) içerisindeki risk profiline uygun olarak geliştirilmeli, terörizmi finanse edenleri soruşturma, kovuşturma, mahkûm etme konusunda yetkili ve sorumlu olan organların, kurumların, birimlerin; hâkimler, savcılar, kolluk kuvvetleri, MASAK’ın bu unsurlar ve profili ölçüt alarak, temel dayanak olarak kabul ederek görevlerini yapmaları sağlanmalıdır.
17) Türkiye’de hem UYAP sistemi hem de makamların istatistikleri şu temel unsurları sağlayacak şekilde kapsamlı bilgileri ve detayları içerecek şekilde geliştirilmelidir:
– Bir terörizmin finansmanı bileşeni içeren terörizm vakalarını soruşturmadan mahkumiyete ve malvarlıklarının müsaderesine kadar kapsamlı olarak takip edebilmek
– Bu bilgileri Türkiye’nin Ulusal Risk Değerlendirmesi’nin (URD’nin) sürekli güncellenmesinde kullanmak
– Bu bilgileri MASAK tarafından yapılan doğrudan terörizmin finansmanı suç duyurularının sayısını arttırmak için kullanmak
18.) Türkiye, özellikle BM tarafından belirlenen terör örgütleri ile bağlantılı olarak terörü finanse edenler ve terörün finansmanına ilişkin ağlara yönelik olarak BMGK’nın 1373 sayılı kararı uyarınca kendi inisiyatifi ile ulusal seviyede listeleme (iç doldurma) yapmalıdır.
19.) Türkiye, uluslararası standartlara uygun şekilde ve özellikle BM tarafından belirlenen terör örgütleri ile bağlantılı olarak, BMGK’nın 1373 sayılı kararı kapsamında yabancı ülkelerden dondurma taleplerinde bulunmalı ve bunları takip etmelidir.
20.) Türkiye, Ulusal Strateji Belgesi’nin (USB) (2021-2025) 4’üncü Stratejik Hedefi gereğince terörizmin finansmanı ile ilgili varlıkları ivedilikle müsadere etmelidir.
21.) Türkiye, finansal kuruluşlar ve daha küçük ve orta ölçekli finansal olmayan belirli iş ve mesleklere (FOBİM) ilişkin, özellikle kuyumcu ve döviz büroları başta olmak üzere, hedeflenen finansal yaptırımlara odaklanan bir denetim stratejisi oluşturmalıdır. Bu denetim stratejisi ve planını tasarlarken de öncelikli olarak kendi risk profili ve değerlendirmeleri uyarınca yüksek terörizmin finansmanı ve kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanı risklerine maruz kalan kuruluşları denetlemelidir.
22.) Türkiye, kâr amacı gütmeyen kuruluş (Non-Profit Organization, NPO) olarak faaliyet gösteren yapılara karşı da terörizmin finansmanı konusunda kapsayıcı bir risk profili değerlendirmesi/taslağı oluşturmalıdır. Kâr amacı gütmeyen kuruluş sektöründe faaliyet gösteren organizasyonlar tarafından terörizmin finansmanı risk algısını daha da arttırmak ve onların denetimine risk bazlı bir yaklaşımı tam olarak uygulamak için şunları yapılabilir:
– Türkiye, kâr amacı gütmeyen kuruluşların geniş bir yelpazesi olduğunu kabul ederek onlara yönelik temaslarda ve farkındalık arttırıcı çalışmalarda bulunmalıdır. Bu çalışmalar bu kuruluşlar ile etkin bir iletişim kurmayı içermeli ve Türkiye’nin NPO denetimine ilişkin yaklaşımının doğru aktarılmasını sağlamalıdır. Bu çalışmalar, ayrıca kâr amacı gütmeyen kuruluşlar (NPO) sektöründen gelen tavsiyelerin/geri bildirimlerin uygun bir biçimde değerlendirilmesini de mutlaka kapsamalıdır.
– Bölgesel idari makamların (valilik), kâr amacı gütmeyen kuruluşları denetlemeleri durumunda risk bazlı bir yaklaşım sergilemeleri sağlanmalıdır.
– Denetimin, fon toplanması da dahil olmak üzere, yasal kâr amacı gütmeyen kuruluş faaliyetlerini kesintiye uğratmamasını ya da bu faaliyetlerden vazgeçirmemesini temin etmeye yönelik adımlar atılmalıdır. Terörizmin finansmanı denetimleri sonucunda bu kuruluşlara uygulanan yaptırımların ihlallerle orantılı olduğu açık bir şekilde gösterilmelidir.
Sonuç
Türkiye, FATF’nin kara para aklanması ve terörizmin finansmanı konusundaki incelemeler sonucu kendisini “gri liste” içerisine alması karşısında ivedilikle yapılması gerekenleri yapma konusunda yeterli kurumsal kapasite ve yönetim etkinliğine sahiptir. Türkiye’nin, gereken reformları ve düzenlemeleri hızla yaparak oluşturarak FATF’nin beklentilerinin ötesinde kurumsal ve yönetsel standartları yakalaması ve daha etkin uygulamaları ile bu alanda örnek ve öncü olması mümkündür. Bu iki bölümlü makale serisinde, FATF’nin incelemeleri ve raporlarında belirtilen hususlar doğrultusunda, Türk kamu yönetimi yapısı ve mekanizmalarını da göz önüne alarak, “gri liste”den hızla çıkmak ve daha etkin bir yönetim mekanizması kurmak için gerekli olan kurumsal düzenlemeleri ve kamu politikası adımlarını çözüm odaklı bir anlayış ile detaylı şekilde ele almaya çalıştım.
FATF’nin kararları ve Türkiye’nin üyesi olduğu ya da denetimini kabul ettiği uluslararası kurumların benzer kararları her zaman siyasi bir içerik taşıyabilir, uluslararası diplomasi ve güç dengeleri içerisinde farklılıklar ve ayrımcılıklar da içerebilir. Bunları siyasi irade ve siyasi partiler eleştirebilirler ve bakış açılarına göre farklı yaklaşımlar sergileyebilirler. Ancak, bu tip kararların siyaseten eleştirilecek yönleri olsa da bunlara karşı gereken adımları atarak hızla devletin bu konulardaki etkinliğini ve meşru duruşunu yasal ve idari düzenlemeler ile göstermek gerekir. Bu yazıda, buna karşı yapılması gereken siyasi ve idari çözüm reçetesini oluşturmaya çalışırken asıl vurgulamak istediğim, siyasi ya da başka nedenler ile böyle kararlar eleştiri konusu olsa bile Türk devlet geleneği, siyasi ve idari yapılanması ve kamu yönetimi mekanizmaları sahip olduğu kurumsal yetkinlik, yönetsel kapasite ve deneyim ile Türkiye’nin “gri liste”den çıkışı için gerekli reformları ve uygulamaları ivedilikle tamamlamalıdır.
Bu iki bölümlü makalede, Türkiye’nin FATF’nin ‘gri liste’ uygulamasından çıkması için yapması gereken siyasi, idari, kurumsal reformlar ve kamu politikaları gerekleri FATF raporları ve Türk kamu yönetimi yapısı ve mekanizmaları dikkate alınarak tek tek incelenmeye çalışılmıştır. Bir siyasi ve idari çözüm reçetesi oluşturularak siyasi idarenin, bürokrasinin, kamu politikası yapıcıları ve uygulayıcılarının, bu alandaki çalışmalara katkı sunmak isteyen siyasi partiler, özel kuruluşlar ve kamuoyunun dikkatine sunulmuştur.
Terörle mücadele, terörizm, kara para aklama, kayıt dışı finansal giriş/çıkışlar konusunda Türkiye, geniş coğrafyası, komşuları ile uzun sınırları, sayısız sınır kapıları, kıtalararası köprü konumundaki hakimiyet alanları ile kritik bir önemdedir. Türkiye, farklı terör örgütlerinin, uluslararası illegal yapıların, transferlerin ve çeşitli istihbarat örgütlerinin hedefi konumunda olduğu için içeride her türlü bilgi ve güce sahip bir kurumsal yapı ve mekanizma oluşturması öncelikle kendisi için önemlidir. FATF ve benzeri kurumların kuralları ve standartlarını doğru ve etkili şekilde uygulamak hem kamu düzenini korumak hem kendi halkına karşı meşruiyetini ve sorumluluğunu yerine getirmek hem de uluslararası arenada etkin ve güvenilir bir devlet algısı oluşturmak için elzemdir. Türkiye kendi içinde de bu konularda güçlü ve kararlı olmalıdır, bu onu dışarda da daha itibarlı ve güçlü yapacaktır. Bu siyasi ve idari çözüm reçetesi de bu amaçla listelenmiştir. Yeni çalışmalar ile daha da geliştirilebilir. Bunları yaparak kendi siyasi iradesi ve bürokrasisinin de elini güçlendirecek, kamu görevlilerine içeride ve dışarda özgüven sağlayacaktır. Bir yandan kendi halkına doğru ve etkin bir yönetim mekanizması ve kamu hizmeti anlayışı olduğunu gösterirken, diğer yandan da dışardaki ülkelerin yönetimlerine meşrutiyet ve etkin yönetim bağlamında önde gelen, kurumsal ve güven veren bir devlet olduğunu hatırlatacaktır. Türkiye, evrensel kabul görmüş yönetim ilkelerini ve standartlarını, kendi devlet geleneği ve idari yapılanması ile içselleştirerek, doğru bir sentezle; kurumsal, şeffaf, güvenilir, etkin bir şekilde çalışan ve uluslararası kabul gören bir yönetim sistemi kuracak güç, gelenek ve deneyime haizdir. Bu gerçek, mensubu olduğu FATF’nin kuralları ve standartları için de geçerlidir.
Türkiye FATF’nin Gri Listesinden Nasıl Çıkar: Politik ve İdari Çözüm Reçetesi: Bölüm 1