ÖZET
Türkiye’de son yirmi yılda kamu yönetiminin denetimi alanında önemli değişiklikler gerçekleşmiştir. Demokrasinin, hesap verebilirliğin, kurumların yönetme yetisinin ve kamuda seçilmiş ve atanmış kişilerin yönetme meşruiyetlerinin temellerinden birisi olan denetim mekanizmalarındaki değişiklikler hem hukuksallık hem yasallık hem meşruiyet hem etkin yönetim hem de toplumsal rızanın yeniden üretilmesi bağlamında ciddi sonuçlar doğurmaktadır. Bu makalede, kamuda denetim sürecinin en önemli organı olan teftiş kurullarına dair düzenlemeleri ve bunların sonuçlarını ele alacağız. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelişinden sonra teftiş kurulları önce kamu yönetiminde reform adı altında kaldırılmak istenmiş, daha sonra çeşitli düzenlemeler ile parça parça kaldırılmış ya da etkisizleştirilmiştir. 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçiş sürecinde yeni düzenlemeler ile bazı bakanlıklarda aynı isimle tekrar hayata geçirilmiş, bazı bakanlıklarda ise ya tamamen kaldırılmış ya da başka isimler altında yeni yetki ve işlevler ile farklı bir anlayışla hizmet verir hale getirilmiştir. Bu makalede teftiş kurullarındaki bu değişim ve dönüşümü inceleyeceğiz, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile başlayan sistem reformu ve yeni restorasyon çalışmalarına katkı sunmaya çalışacağız.
Giriş
Türkiye’nin son 20 yılında, Türk toplum ve yönetim yapısında gerçekleşen önemli değişikliklerin uzun listesi içindeki başlıklardan biri de “kamu yönetiminin denetimden uzaklaştırılması” oldu.
Denetimden uzaklaştırma politikalarının en önemlisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM’nin); Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana en kötü zamanlarda bile iyi-kötü kullanabildiği veto, soru, gensoru, meclis araştırması gibi demokratik denetim yetkilerini kullanamaz duruma düşürülmesidir. Bunun hemen ardından, kamu yönetiminin gelir toplama ve harcama, alım ve satım süreçlerinin, istihdam ve eğitim politikalarının ve daha pek çok hizmet sürecinin denetim dışı bırakılması geliyor.
Bu dönemde kamusal denetim alanında yaratılan en önemli aksaklık hiç kuşkusuz ki “teftiş kurullarının önce kapatılması, ama sonra yeniden (ve bu kez bazılarına “rehberlik ve denetim başkanlığı” gibi isimler verilerek) oluşturulmasıdır. Bu durumun detaylarını tarihsel süreci içinde inceleyeceğiz.
Müfettişlik: Kariyer Meslek
Müfettişlik, Cumhuriyetle yaşıt, hatta ondan bile eski bir bürokratik unvandır.[1] Bütün bakanlıklarda ve bazı bağımsız, büyük genel müdürlüklerde, daima “en yüksek amirin” emri altında bir “kurul” halinde çalışan bu memurlar, içinde bulundukları bürokrasinin daima en bilgili, en eğitimli, en seçkin, en temsil kabiliyeti yüksek” elemanları olmuşlardır. Çünkü bu memurlar mesleğe alınırken özel yazılı-sözlü yarışma sınavdan geçerler, genellikle 3 yıl süren yetişme dönemi boyunca “müfettiş yardımcısı” olarak adlandırılırlar ve yetişme döneminin sonunda “yeterlilik sınavı” denilen bir sınavı daha başardıktan sonra “müfettiş unvanını alabilirler.[2] Bütün bu işleyiş, müfettişlik mesleğini bütün diğer bürokratik makam ve unvanlardan ayırır, ona seçkin bir kariyer kazandırır.
Müfettişler, içinde yer aldıkları kurumun en yüksek amirinden (Bakanlıklarda bakan, bağımsız genel müdürlük oluşumlarında genel müdür) başka hiç kimseden ve hiçbir makamdan emir ve talimat almazlar. Bu işleyiş, müfettişleri çalışmalarında özgür kılan en önemli özelliktir.
Müfettişler, çeşitli bürokratik yetkilerle donatılmışlardır. Emir aldıkları en üst makamın talimatıyla; rutin periyodik teftişler, özel olay incelemeleri, suç oluşturan durumlarda ise disiplin ve ceza soruşturmaları yaparlar.
Müfettişler, yetişme dönemi boyunca içinde yer aldıkları bürokratik oluşumun bütün faaliyet alanlarıyla, bütün iş ve işlemleriyle ilgili bilgiyle donatıldıklarından, kurumlarının her düzeydeki personelinin hizmet içi eğitimlerine de katkıda bulunurlar.
Teftiş Kurullarını Kaldırma Konusundaki İlk Girişim
“Teftiş kurullarından kurtulma” fikri, ilk kez 30.10.2003 tarihinde TBMM Başkanlığına sunulan “Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı” adlı metinde gün yüzüne çıktı.[3]
Tasarının uzun “genel gerekçesindeki en albenili cümlelerden biri şöyleydi:
“Dünyada yaşanan hızlı ve çok yönlü değişim özellikle yönetim anlayışında ve klasik bürokratik yapılarda köklü bir yeniden yapılanmayı gündeme getirmiştir.”
Türk Kamu Yönetiminde gerçekten de önemli değişim niyetleri içeren Tasarının genel gerekçesinde buna benzer cümlelerle uzun uzun açıklanan reform gerekliliğinin nedeni olarak, kamu yönetiminde var olduğu savlanan şu 4 temel “zayıflık (ya da açık) gösterilmekteydi:
(i) Stratejik açık, (ii) Bütçe açığı, (iii) Performans açığı, (iv) Güven açığı.
Bunlardan konumuzla ilgili olan “performans açığı” idi ve Tasarı bunun nedeni olarak mevcut denetim düzenini adres gösteriyordu. Tasarıda, mevcut denetim düzeninin;
(i) Fazla sayıda ama etkisiz olduğu, (ii) Kurallara uygunluğa ve geçmişe dönük olduğu, (iii) Hedeflerden ve performans göstergelerinden yoksun olduğu, (iv) Kamuoyu denetimini içermediği,
İddia edilmekteydi.
Tasarı, o güne kadar teftiş kurullarınca yürütülen teftiş fonksiyonunu “performans esaslı ve iç denetim boyutu güçlendirilmiş hale getirmeyi” amaçlıyordu. Bu amaçla teftiş kurulları kaldırılıyor, denetim sadece “iş süreçlerini geliştirme ve performans ölçme” fonksiyonundan ibaret hale getiriliyor ve bu hizmet kurum içinde bir daire başkanlığı biçiminde örgütlenmiş iç denetim birimlerine bırakılıyordu.
Yasa tasarısı, zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından, pek çok maddesinde anayasal ilkelere ve kamu yararına aykırılıklar bulunduğu gerekçesiyle veto edilerek geri gönderildi.
Cumhurbaşkanı Sezer’in geri gönderme yazısında, konumuz ile ilgili olarak; Türk yönetim yapısında köklü geçmişi bulunan, yolsuzluklarla savaşımda önemli çalışmalar yürüten teftiş kurullarına yer verilmediği görülmektedir” saptaması yapılmakta ve şu görüşlere yer verilmekteydi:
“Uluslararası standartlarda teftiş kavramı, “denetim”, “soruşturma”, “yönetim” ve danışmanlık” işlevlerini ve bu işlevleri yürütecek uzmanları içermektedir.
Teftiş hizmeti, yalnızca yönetsel etkinliklerin yürütülmesinde usulsüzlüklerin ve yolsuzlukların ortaya çıkarılmasından, soruşturulmasından, bunların önlenmesi ve hizmetin daha etkin ve verimli kılınması için alınacak önlemlerin araştırılmasından ibaret olmayıp, aynı zamanda hiyerarşik denetimin ve vesayet denetiminin bu alanda uzmanlaşmış, yetkin, güvenceye sahip, siyasal istencin etkisinden soyutlanmış denetim elemanları eliyle yapılarak, idarenin bütünlüğü ilkesinin yaşama geçirilmesinin aracı olarak da görülmelidir.
İncelenen Yasa’da öngörülen iç denetim etkinliği ise, teftişi etkili kılan uzmanlaşmış, yetkin, mesleki güvenceye sahip, siyasal istencin etkisinden soyutlanmış denetim elemanının yokluğu nedeniyle teftiş olgusundan uzaklaşmakta, daha çok üst yöneticinin kontrol ve gözetim etkinliğine indirgenmektedir
Yasa’daki iç denetim tanımı teftiş olgusunun en önemli işlevi olan soruşturmayı kapsamamaktadır. Bu yönüyle, iç denetimin hukuksal anlamda bir teftiş ve denetim niteliğini taşımadığı ortaya çıkmaktadır.
Sonuç olarak, incelenen Yasa’da öngörülen, kontrol ve gözetim işlevinden ibaret olan iç denetimin, bu yönüyle gerek hiyerarşik gerek idari vesayet denetimini kapsamadığı, getirilen düzenlemenin idarenin bütünlüğü ilkesinin gerçekleşme araçlarından biri olan denetim işlevini etkisiz kılacağı açıktır.
Bu nedenle, öngörülen iç denetim sistemi ve bu alanda teftiş kurullarının kaldırılması yerinde ve kamu yararına uygun görülmemektedir.”[4]
Temel Yasal Düzenlemede Arkadan Dolaşmak
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (o zaman yürürlükte olan) ilgili maddesine göre, Hükümetin bu veto karşısında iki tutumu olabilirdi:
Birincisi, tasarıyı; Cumhurbaşkanı’nın veto gerekçelerine uygun biçimde düzelterek onay için tekrar sunabilirdi. Yüksek Hakimlik mesleğinin tepesindeki bir makamdan,[5] Cumhurbaşkanlığına seçilen Ahmet Necdet Sezer’in, tasarı hakkındaki görüşlerinin dikkate alması beklenirdi, ama bu olmadı.
İkinci tutum; tasarıyı aynen, yani hiç değiştirmeden Meclisin onayına yeniden sunmak olabilirdi. Bunu yaptığında ve Meclis tasarıyı aynen kabul ettiğinde, Anayasa’ya göre bu kez Cumhurbaşkanı ikinci kez önüne gelen metni onaylamak zorunda olurdu.
Fakat hükümet, her iki yöntemi de uygulamadı. Bunun yerine, veto tarihinden sonra, Cumhurbaşkanı Sezer’in görevden ayrılmasıyla birlikte, niyetini parça parça gerçekleştirmeye koyuldu.
6 Nisan 2011 tarihinde yayımlanan bir Yetki Yasasına dayanılarak,[6] 2011 yılının son aylarına kadar peş peşe çıkarılan bir dizi Kanun Hükmünde Kararnamelerle; Bakanlıkların ve başka büyük bağımsız kamu örgütlerinin örgüt yapıları ve görev kapsamları esaslı biçimde değiştirildi.[7],[8]
İşte bu değişiklikler sırasında, Teftiş Kurulları kaldırılarak, yerlerine “iç denetim başkanlığı, teftiş ve rehberlik hizmetleri başkanlığı” gibi adlarla yeni birimler oluşturuldu.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sitemi Dönemi’ndeki Yeniden Dönüşüm
2011 yılındaki Kanun Hükmünde Kararnamelerle oluşturulan yeni örgütsel yapılar ve görev tanımları, 2018 yılında gerçekleşen Anayasa değişikliğinden sonra, getirilen yeni hükümet sistemi gereğince çıkarılan “Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi”nde tekrarlanmıştır.[9]
Ne var ki Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde, “Teftiş Kurulu Başkanlığı” yapılanmasının, bazı bakanlıklarda korunduğu görülmektedir. Bu bakanlıklar şunlardır:
Adalet Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milli eğitim Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı.
Buna karşın Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 10.07.2018 tarihli orijinal şeklindeki denetim birimi yapılanmalarının, bazı bakanlıklar için çok kısa süre sonra yeniden değiştirildiği ve bunlarda da “Teftiş Kurulu Başkanlığı” isimlendirmesine dönüldüğü görülmektedir.
Örneğin;
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında; Kararnamenin 10.07.2018 tarihli ilk biçiminde var olan “Denetim Hizmetleri Başkanlığı,” 16 Mayıs 2019 tarihinde yapılan değişiklikle “Teftiş Kurulu Başkanlığı” olarak yeniden dizayn edilmiştir.[10]
Hazine ve Maliye Bakanlığında; Kararnamenin ilk biçiminde Teftiş Kurulu Başkanlığı yokken (Vergi Denetim Kurulu varken) 07.08.2019 tarihinde yapılan değişiklikle “Teftiş Başkanlığı” oluşturulmuştur.[11]
Sağlık Bakanlığında; Kararnamenin ilk biçimindeki “Denetim Hizmetleri Başkanlığı”, 10.01.2019 tarihinde yapılan değişiklikle “Teftiş Kurulu Başkanlığı” olarak dizayn edilmiştir.[12]
Böylece; (1) sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde yer alan 17 Bakanlığın 8’inde “Teftiş Kurulu” olarak örgütlenen denetim hizmetinin, 9 bakanlıkta ise ““Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı, Rehberlik ve Denetim Başkanlığı” gibi isimler altında örgütlendiği görülebilmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Bakanlıklarında denetim fonksiyonunun birbirinden böyle farlı isimlendirilmesinde ve örgütlenmesinde nasıl bir “hizmet gereği” ve nasıl bir “kamu yararı” olduğunu açıklayan herhangi bir gerekçeye ulaşmak bu araştırmamız sırasında mümkün olmamıştır.
“Kurul” ve “Başkanlık” Arasındaki Farklar
“Teftiş hizmetinin kurul biçiminde örgütlenmesi ile daire başkanlığı biçiminde örgütlenmesi arasındaki farkları görebilmek için, geçmiş uygulamalara bakmalıyız.
Öteden beri gelenekselleşmiş teftiş kurulu örgütlenmesinin en başta gelen özelliği olan “en üst amirden (bakanlıklarda bakandan) başka kimseden emir ve talimat almamak” kuralı, kurulların hem geleneklerinde, hem de çalışma tüzük ve yönetmeliklerinde açıkça yazılmıştır.[13] Bu nedenle, kurul yapılanmasının uygulandığı uzun yıllar boyunca, hiçbir teftiş kuruluna bakandan başka biri, örneğin müsteşar, müsteşar yardımcısı emir verememiş; bu kural nedeniyle müfettişler son derece özgür biçimde inceleme soruşturma yapabilmiş, rapor üretebilmişlerdir.
Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde, “denetim başkanlığı” biçiminde örgütlenen denetim birimlerinin yönetmeliklerinde “bakan tarafından verilen inceleme, denetleme, soruşturma görevlerini yapmak” varsa da gerek kararnamelerde ve gerekse de yönetmeliklerde “bakandan başka kimseden emir ve talimat alınamayacağı” kuralı (birkaç istisna dışında)[14] yer almamıştır. Bu nedenle, Bakan, eğer isterse denetim başkanlığına emir ve talimat verme yetkisini örneğin bakan yardımcısına bırakabilecektir.
Kurul ve başkanlık arasındaki farklar, müfettişlerin grup ve tekil çalışma biçimlerinde de kendini gösterir. Teftiş kurullarında müfettişler “kıdem” esasına göre sıralanırlar; kurul başkanı kıdemli başmüfettişler arasından bakan tarafından atanır. Kurullarda müfettişler aldıkları inceleme veya soruşturma görevlerini, kendilerine emir veren makamdan da bağımsız biçimde tamamlarlar.
Performans: Kamu Yönetiminin “Ölçülemeyen” Hedefi
Teftiş kurullarının kaldırılması için ortaya konulan gerekçelerin en dikkat çekici kavramı olan “performans denetimi” nedir?
“Performans” sözcüğünün sözlük anlamı “başarı, başarım” demektir;[15] konuşma dilinde genellikle “önceden saptanmış hedeflere ulaşma başarısı” anlamında kullanılır. Teftiş kurullarının yerine oluşturulan “rehberlik/iç denetim birimlerinin” görevleri arasında yer verilen performans denetimi de bu anlamdadır.
Herhangi bir kurumun, ekibin, takımın performans başarısından ya da başarısızlığından söz edebilmemiz için, ortada “ölçülebilir” rakamsal hedefler olması gerektiği açıktır. Belirli üretim ya da satış rakamlarına ulaşmak, kârlılığı belirli düzeyin üstüne çıkarmak bir ticari işletme için performans hedefi olabilir; yetiştirdiği öğrencilerin belirli yüzdesini üniversite programına yerleştirmek bir özel dershane için performans hedefi olabilir; inşaatı 8 ayda bitirmek ve her ay belirli bölümlerini tamamlamak müteahhitlik firması için performans hedefi olabilir; lig şampiyonluğuna ulaşmak futbol takımı için performans hedefi olabilir. Bütün bunlar, önceden rakamsal olarak saptanabilir ve sonradan da yine rakamsal olarak ölçülebilir hedeflerdir. Örneğin, yılın başında 1 milyon satış rakamı hedeflemiş ticari işletme eğer yılın sonunda 900 bin satışta kaldıysa “performans hedefinin %10 altında kalmıştır” denilebilir.
Peki, Millî Savunma Bakanlığı için hangi “ölçülebilir” hedef konulabilir? Örneğin “yıl içinde en az 500 teröristi etkisiz hale getirmek” gibi bir hedef olabilir mi? Ya da “dönem içinde çıkacak savaşların en az %80’ini kazanmak” gibi bir hedef? Sağlık bakanlığı’nın “en az 25.000 ameliyat yapmak” gibi bir hedefi, ya da “ameliyatların en az %90’ında iyileşme sağlamak” gibi bir hedefi, ya da “hastanelere en az 1 milyon hasta müracaatını sağlamak” gibi bir hedefi olabilir mi? Trafik örgütü “yıl içinde en az 50 milyon TL ceza hasılatı sağlanacaktır” diye performans hedefi koymuş olsaydı bu kabul edilebilir olur muydu?
Kamu kurumlarının bazılarının faaliyetleri “önceden planlanabilir ve sonradan ölçülebilir” niteliktedir; bunlar genellikle “kurum tarafından üretilen ve ücreti karşılığı kullanıcılara sunulan ticari mal ve hizmetler”dir. Fakat bunlar dışında kalan kamusal alanların ve kurumların hiçbirinde, önceden saptanabilir ve sonradan ölçülebilir performans hedefleri olamaz.
Sonuç
Kamu bürokrasisindeki teftiş-denetim fonksiyonunu, bu dönemin öncesindeki kurgusuna iade etmek, sistem reformu bağlamında “restorasyon” öncelikleri içindeki önemli başlıklardan biri olmalıdır.
Teftiş-denetim hizmeti; “rehberlik” ya da “performans” gibi içeriği muğlak tanımlamalarla hafifletilmeden yerine getirilmeli ve eskiden olduğu gibi sadece bu hizmet için kurgulanmış kariyer kurullara bırakılmalıdır. Kamusal denetimin asıl amacının; tüm kamu hizmetlerinin ehil kişilerce, yasal mevzuata uygun biçimde, kamu yararını gözeten bir anlayışla yerine getirilip getirilmediğinin kontrolü olduğu unutulmamalıdır.
[1] Osmanlı İmparatorluğunda vali ve mutasarrıfların müfettiş olarak görevlendirildiği ilk örneklerin tarihi 1850 yılına kadar gitmektedir. ‘Mülkiye Müfettişi’ unvanının ilk kez 1897 yılında Dahiliye Nezareti örgüt şemasında yer aldığı bilinmektedir. Mülkiye Müfettişlerinin Çalışmaları Hakkındaki ilk Nizamname’nin tarihi de 1915’tir. (Kaynak: https://www.icisleri.gov.tr/mulkiyeteftis/mulkiye-teftis-kurulu-tarihcesi). Maliye Teftiş Heyeti’nin tarihi de Osmanlı İmparatorluğu dönemine uzanmaktadır. Devlete ait tüm malî işlerin doğrudan doğruya Maliye Bakanına bağlı ve yetkili bir kurulun kontrolü altında bulundurulması amacı ile bir teftiş kurulu kurulması ihtiyacı, ilk defa, 1879 yılında duyulmuş, aynı yıl Maliye Nazırı “Heyet-i Teftişiye-i Maliye” Kurulması için “Nizamname Lâyihasını” Sadrazam’a sunmuştur. (Kaynak: https://www.mmd.org.tr/ustmenu/maliye-teftis-kurulu/tarihce
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, bütün bakanlık örgütlenmelerinde “Bakanlık Teftiş Kurulu” adı verilen denetim birimleri hep olmuştur.
[2] Maliye Bakanlığında 1945 yılında kurulan “Hesap Uzmanları Kurulu”’nu ve çok daha sonra kurulmuş olsa da “Bankalar Yeminli Murakıpları Kurulu”nu da bu kapsamda saymak uygun olur.
[3] “Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı ile ilgili olarak; Genel gerekçeleriyle Hükümet Teklifi, TBMM komisyon Raporları, Genel Kurul tarafından kabul edilen metin ve diğer bilgiler için
Kaynak: https://www5.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem22/yil01/ss349m.htm
[4] Cumhurbaşkanlığının, veto gerekçeleri yazısının tam metni için Kaynak: https://www.tccb.gov.tr/basin-aciklamalari-ahmet-necdet-sezer/1720/6352/5227-sayili-kamu-yonetiminin-temel-ilkeleri-ve-yeniden-yapilandirilmasi-hakkinda-kanun.html
[5] Ahmet Necdet Sezer, Yargıtay Başkanı iken Cumhurbaşkanı seçilmişti.
[6] Bu yetki Yasası, 06.04.2011 günlü Resmî Gazete’de yayımlanan 6223 sayılı Yasadır. Yasa, iptal istemiyle Anayasa Mahkemesine götürülmüş, Mahkemenin 27.10.2011 günlü ve Karar: 2011/147 sayılı Kararı ile iptal istemi reddedilmiştir.
[7] Söz konusu Kanun Hükmünde Kararnamelerle yapılan çok kapsamlı değişikliklerden, makalemizin konusu bağlamında, sadece Teftiş Kurulları üzerindeki değişiklikler burada değerlendirilmiştir.
[8] 6223 sayılı Yetki Kanununa dayanılarak yapılan değişiklikler hakkında daha fazla bilgi için:
Serap Aksu, “2011 Yılında Çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler ile Yapılan Düzenlemelere İlişkin Genel Bir Değerlendirme” Yasama Dergisi, Yıl 2017, Cilt, Sayı 35, Sf.: 26-44
[9] 10.07.2018 günlü ve 30474 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan (1) No.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi
[10] 16.05.2019 günlü ve 30776 sayılı Resmî Gazete yayımlanan 37 No.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi
[11] 07.08.2019 günlü 30855 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 43 No.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi
[12] 10.01.2019 günlü ve 30651 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 27 No.lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi
[13] Örnek 1: 12.09.1985 günlü ve 18866 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan “İçişleri Bakanlığı Mülkiye Teftiş Kurulu Tüzüğünde şu hüküm vardır:
“Bağlılık Madde 4 – Teftiş Kurulu, doğrudan Bakana bağlıdır. Müfettişler, teftiş, denetleme, araştırma, inceleme ve soruşturmaları Bakan adına yaparlar. Müfettişlere, Bakanla Teftiş Kurulu Başkanı dışında, hiçbir yerden, emir verilemez.”
Örnek 2: 04.09.1992 günlü 21335 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan “Orman Bakanlığı Teftiş Kurulu Tüzüğünde şu hüküm vardır:
“Görevlendirme Madde 17 — Müfettişler, Bakandan veya Bakanın emir ve onayı üzerine Başkandan aldıkları emirle görev yaparlar. Müfettişler, Bakandan doğrudan aldıkları emir gereklerini yerine getirmekle birlikte en kısa sürede durumdan Başkana bilgi verirler. Müfettişler Bakanla Başkan dışında hiçbir makam ve merciden emir alamazlar.”
Örnek 3: 29.04.1992 günlü ve 21213 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Çevre Bakanlığı Teftiş Kurulu Tüzüğünde şu hüküm vardır:
Görevlendirme Madde 22 — Müfettişler, Bakandan veya Bakanın emir ve onayı üzerine Başkandan aldıkları talimatla görev yaparlar. Müfettişler, Bakandan doğrudan aldıkları emir gereğini yerine getirmekle birlikte, en kısa sürede durumdan Başkana bilgi verirler.
[14] Örnek 1: İçişleri Bakanlığı’nın, 02.06.2021 günlü ve 31499 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Mülkiye Teftiş Kurulu Yönetmeliğinin 5/3 maddesinde şu hüküm vardır: “(3) Müfettişlere; Cumhurbaşkanı, Bakan ve Başkan dışında hiçbir makam veya merci emir ve talimat veremez.”
Örnek 2: Adalet Bakanlığı’nın, 29.04.2017 günlü ve 30052 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Teftiş Kurulu Yönetmeliğinde şu hüküm vardır: “Madde 5/2-Müfettişlere Bakan, Başkan dışında hiçbir yerden emir verilemez.”
Örnek 3: 20.01.2021 günlü ve 31370 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Tarım ve Orman Bakanlığı Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı Yönetmeliğinde şu hüküm vardır: “Kuruluş ve bağlılık Madde 4/2 Başkanlık doğrudan Bakana bağlıdır ve Bakanlık teşkilatında sadece Bakan, teftiş ve denetim faaliyetleri kapsamında emir veya talimat verebilir.”
[15] ‘Performans’ sözcüğü Fransızca ‘Performance’ sözcüğünden gelmektedir.