ÖZET
2011 yılında ‘Arap Baharı’ olarak adlandırılan süreç Suriye’ye sıçradı. Suriye, iktidardaki rejimin sert tutumu ile iç savaşa sürüklendi. Kaostan faydalanan terör örgütleri ise ülkede bölgesel hakimiyetlere kavuştu ve milyonlarca insanın göçüne, binlercesinin sakat kalmasına ve ölmesine neden oldu.
Bu çalışmada Suriye’nin son yüz yıllık siyasi tarihi, iç savaş süreci, terör örgütleri, Türkiye ile Suriye ilişkileri ve Türkiye’nin Fırat Kalkanı Harekâtı konu alınacaktır. Ayrıca Türkiye ve dünyadaki birçok afette ve savaşta arama kurtarmadan insani yardıma kadar birçok konuda çalışan ve yumuşak güç anlamındaki en önemli kurumlarından biri olan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) Fırat Kalkanı Operasyonu sonrası bu bölgenin yeniden inşa sürecinde 2017 yılından 2022 yılına kadar bölgede yapmış olduğu birçok faaliyet detaylı olarak ele alınacaktır. AFAD’ın bu süreçte hem kurumsal olarak hem de koordine ettiği sivil toplum kuruluşları aracılığı ile yapılan giyim, gıda ve barınma gibi bütün insani yardım hizmetleri elde edilen veriler ışığında incelenecektir.
Suriye Fırat Kalkanı Operasyonu Sonrası
AFAD’ın İnsani Yardım Faaliyetler
1.Giriş
2010 yılında Tunus’ta başlayan ve birçok Afrika ve Ortadoğu ülkesinde olduğu gibi Suriye’ye de sıçrayan ‘Arap Baharı’, bu ülkede de bir iç savaşa neden olup on yılını tamamlamış durumdadır. Rejimin muhalefete göstermiş olduğu aşırı sert tepkiler sonucu muhalifler arasında birçok farklı silahlı grup ortaya çıkmıştır. Bu durumdan istifade eden DAEŞ ile PKK’nın Suriye uzantısı YPG/PYD de ülkede belirli bölgeleri ele geçirmişlerdir. Diğer büyük ülkeler doğrudan müdahil olmayıp vekâlet savaşları yolu ile Suriye üzerinde söz söyleme çabasında olmuşlardır. Bütün bu sebeplerden dolayı Suriye’de milyonlarca insanı zorunlu göçe maruz bırakılmış, binlerce insan hayatını kaybetmiş ve dünya büyük bir insanlık dramına şahit olmuştur (Kadıoğlu, 2020).
Suriye’deki olayları yakından takip eden Türkiye, bölgeden göç etmek zorunda kalan milyonlarca Suriyeliye ev sahipliği yapmış gerek ülke içerisinde gerekse oluşturduğu kamplar ile insanların gıda, giyim, sağlık, eğitim ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılamıştır. Ancak bölgedeki olumsuz durum gün geçtikçe daha karmaşık hale gelmektedir. Terör örgütlerinin sınır hattının bir kısmını ve bazı iç bölgeleri ele geçirmiş olması ve terör olaylarının devamının geleceğinin düşünülmesi ciddi bir tehdit olarak algılanmıştır. Bunun yanında özellikle Türkiye içerisinde meydana gelen terör olayları ve sınır illerine DAEŞ, PYD ve Rejim güçleri tarafından atılan füzeler neticesinde de Türkiye 24 Ağustos 2016 yılında Özgür Suriye Ordusu ile birlikte Fırat Kalkanı Harekatı’nı gerçekleştirmiştir. Bu operasyon yaklaşık olarak 7 ay sürmüş ve 29 Mart 2017 günü nihayetlendirilen operasyon sonucunda sınır hattının bir kısmı terör örgütlerinden temizlenmiştir. Ayrıca operasyon neticesinde PYD’nin Fırat’ın batısına geçmesi engellenmiş, DAEŞ Suriye’nin kuzeyinden çıkarılmış ve Türkiye’nin sınır güvenliği için bir tampon bölge oluşturulmuştur (Murat Yeşiltaş vd., 2017).
Operasyon sonrası gerek Türkiye’de kalan gerekse Rejim ve DAEŞ kontrolünde bulunan Suriyelilerin bir kısmı kısa süre içerisinde Fırat Kalkanı Harekâtı Bölgesine göç etmişlerdir. Türkiye bölgedeki Suriyelilerin kısa sürede insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamalarını sağlamaları için faaliyetlere başlamış olup gerek devlet kurumları gerekse yerli ve yabancı STK’lar ile birlikte yaşamı normale çevirmeye başlamıştır.
2. Suriye Tarihine Bakış
Suriye, Ortadoğu diye tabir edilen Batı Asya’da yer almaktadır. Batıda Akdeniz, güneyde Ürdün, doğuda Irak, kuzeyde Türkiye, güneybatıda ise Lübnan ve İsrail ile sınırı bulunmaktadır. Ülkede Araplar, Türkmenler, Kürtler, Ermeniler, Çerkesler ve Süryaniler başta olmak üzere birçok etnik grup yaşamaktadır. Yine aynı şekilde ülkede Hristiyanlar, Müslümanlar, Nusayriler, Dürziler, Sünniler ve Şiiler başta olmak üzere birçok din ve mezhep grubu bulunmaktadır (URL-1).
Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı bulunan Suriye toprakları, Birinci Dünya Savaşı sonrasında Fransız mandasına girmiştir. 24 Ekim 1945’te Birleşmiş Milletlere katılan Suriye’nin, Fransız mandasından kurtulması 1946 yılını bulmuştur. 17 Nisan 1946 tarihinde bağımsızlığını ilan eden ülke aynı zamanda parlamenter cumhuriyet hüviyetine de kavuşmuş oldu. Sürekli olarak darbeler ile yönetimin değiştiği ülke, 1958 yılında Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında Mısır’la birleşti. 1961 yılında Suriye’de yapılan darbe ile Mısır’dan ayrılan ülke, Suriye Arap Cumhuriyeti adını aldı. 1963 yılında Baas Partisi’nin yapmış olduğu darbe neticesinde ilan edilen olağanüstü hâl 2011 yılına kadar devam etti. 1963 yılından itibaren Baas Partisi tarafından yönetilen ülkenin başında 2000 yılına kadar Hafız Esad bulunmuştur. Onun ölümünden sonra ise oğlu Beşar Esad ülkenin başına geçmiştir.
2010 yılında Tunus’ta başlayan ve birçok ülkeye de sıçrayan Arap Baharı 2011 yılında Suriye’yi de etkisi altına almıştır. 2011 yılına kadar oldukça reformcu ve özgürlükçü bir siyaset izleyen Beşar Esad, muhalif grupların eylemlerine beklenin aksine çok sert bir müdahalede bulunmuştur. Suriye ve Baas Partisi, siyasi mahkûm infazları ve yaygın sansür uygulamaları gibi birçok insan hakkı ihlalinden dolayı kınanmış ve eleştirilmiştir. Rejim, ülkede sükûneti sağlayamamış ve iç savaş ortaya çıkmıştır. Tepkilere karşılık veren muhalifler de silahlanarak onlarca farklı grup halinde örgütlenmişlerdir. Bütün bu grupların birleşimine Özgür Suriye Ordusu adı verilmiştir. Özgür Suriye Ordusu hem Rejim güçlerine karşı hem de ülkedeki krizi fırsata çeviren DAEŞ, PYD gibi birçok terör örgütü ile de mücadele halindedir. Ülkenin istikrarsızlığını kullanan bu terör örgütleri birçok bölgede hâkimiyet sağlamışlardır. Bölgenin istikrarsızlığı sonucu ülkede yaklaşık 7 milyon insan göç etmek zorunda kalmış, binlercesi hayatını kaybetmiş, uzuvlarını yitirmiş ve yardıma muhtaç hale gelmişlerdir (URL2)
a) Suriye İç Savaşı
2010 yılında Tunus’ta bir seyyar satıcının kendisini yakması ile başlayan ‘Arap Baharı’ Bahreyn, Libya, Mısır, Suriye ve Yemen’e sıçramış; bu ülkelerde rejimlerin yıkılması, iç savaş, ayaklanma ve mezhepsel çatışmalara dönüşmüştür. Bu ülkelerden sonra birçok Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkesinde de baş gösteren ‘Arap Baharı’ sokak gösterileri ve şiddet eylemleri şeklinde devam etmiştir (Kadıoğlu, 2020).
1963 yılından itibaren olağanüstü hâl ile yönetilen Suriye’de 2011 yılının art ayında ülkenin güneyinde yer alan Dera’da ekonomik sorunların giderilmesi, işsizliğin engellenmesi, yolsuzluğun önlemesi, kişi hak ve özgürlüklerinin genişletilmesi gibi taleplerle barışçıl olarak başlayan protestolar, Beşar Esad’ın talimatı ile Suriye ordusunun halka ateş açması ve çok sert müdahalelerde bulunması sonucu bütün ülkeye yayılmıştır. Bunun akabinde ise protestocuların da silahlı gruplar halinde Rejime karşı harekete geçtikleri görülmüştür. Barışçıl bir halde başlayan protestolar bu olaylar neticesinde bir iç savaşa dönüşmüştür. Suriye rejiminin sivillere uyguladığı sert müdahaleler sonucunda sadece iki ayda binden fazla sivil hayatını kaybetmiştir (Kadıoğlu, 2020). Bunların neticesinde Suriye Ordusundan ayrılan askerler ve sivil protestocular Rejime karşı bir silahlı güç olarak Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO’yu) kurmuşlardır. Ülkedeki iç karışıklığın dünya gündemine gelmesiyle sorunun çözümü için birçok yol izlenmiştir. Başta Arap Birliği, Birleşmiş Milletler ve Türkiye gibi birçok kurum ve ülke aracı olmaya çalışsa da bir sonuca ulaşılamamıştır.
2012 yılından itibaren El-Nusra, DAEŞ ve PKK’nın Suriye uzantısı YPG/PYD gibi terör örgütlerinin de Suriye İç Savaşı’na müdahil olması sonucu bölge daha da çıkmaza girmiştir. Ülkedeki kaostan faydalanan örgütler toprak ele geçirmeye ve DAEŞ başta olmak üzere bu örgütler Suriye’de teşkilatlı yapılar kurmaya başlamışlardır. Dönem dönem kendi aralarında savaşan, zaman zaman da birleşerek başkalarıyla savaşan bu örgütlere, diğer ülkeler de vekalet savaşları yoluyla dışardan destek sağlamamıştır. Bunun karşılığında Rejimin sivillere karşı kimyasal silah kullanması gibi olaylar sonucunda ülkede tam bir kaos ve insanlık dramı yaşanmıştır.
Savaşın son dönemlerinde ise ABD, Rusya, İran ve Türkiye gibi ülkeler gerek Rejime karşı gerekse terör örgütleri ile mücadele amacı ile bölgede bizzat rol almışlarıdır. Ülke, İkinci Dünya Savaşından sonraki en büyük insanlık dramına sahne olmuştur.
b) Suriye- Türkiye İlişkileri
Osmanlı bakiyesi olarak adlandırılan Suriye, Türkiye’nin en uzun kara sınırına sahip olduğu ülkedir. İki ülke arasında, 911 km’lik sınır bulunmaktadır (Naim, 2019).
Türkiye ve Suriye arasındaki problemler Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren, Hatay Meselesi, sınır aşan sular konusu ve terör meselesi olarak 3 ana başlıkta toplanabilir. 1998 yılında Adana Mutabakatından sonra normalleşmeye başlayan süreç 2010 yılında ‘’stratejik ortaklık’’ seviyesine kadar ulaşmıştır. 2011 yılında Suriye’ye sıçrayan ‘Arap Baharı’ndan’ sonra ise tekrar ilişkiler sorunlu hale gelmiştir (Eskioğlu, 2019).
Başlıca sorunlar şöyledir:
Hatay Sorunu: Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bağımsızlık mücadelesi veren ve Milli Mücadele döneminde Misakı Milli sınırlarında yer alan Hatay, Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllardan itibaren Atatürk’ün dış politikasının en önemli noktalarından birisi olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk, İskenderun sancağındaki gelişmelerle yakından ilgilenmiş, milli bilinci uyandırmak adına sarf ettiği “Kırk Asırlık Türk Yurdu ecnebi elinde kalamaz’’ sözleri ile Hatay meselesindeki kararlılığını belli etmiştir. İskenderun Sancağı, şimdiki ismiyle Hatay, o dönemki şartlar gereğince 20 Ekim 1921’de Fransa ile imzalanan Ankara Antlaşması sonucunda Suriye’deki Fransız mandası yönetimine verilmiştir. Ancak antlaşma çerçevesinde özerk bir yönetime tabii tutulmuştur (Eskioğlu, 2019).
1939 yılında Hatay Cumhuriyeti tarafından yapılan referandum aracılığıyla Türkiye sınırlarına dâhil edilmiştir. İkinci Dünya Savaşının ortamında Türkiye’ye ihtiyaç duyan Fransa, Türkiye’nin isteklerine razı olmuştur. 23 Haziran 1939 yılında “Türkiye ile Suriye Arasında Toprak Sorununun Kesinlikle Çözümüne İlişkin Anlaşma” metnini imzalayarak Hatay’ın Türkiye’ye katılmasını kabul etmiştir. Hatay’ın statüsü, Suriye tarafından kabullenilmemiş ve Fransa ile Türkiye arasındaki anlaşma illegal bir anlaşma olarak nitelendirilerek haritalarda Hatay Suriye’nin sınırları dâhilinde gösterilmiştir.
Sınır Aşan Sular Konusu: 1980 yılların başına gelindiğinde ise ülkelerin su problemleri ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin Dicle ve Fırat nehirlerini ulusal sular statüsünde değerlendirmesi, Suriye’nin ise uluslararası sular olarak değerlendirmesi üzerine problemler baş göstermiştir. Türkiye bu nehirleri Güney Doğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında barajlar yaparak değerlendirmek istemiş, bununla birlikte suların belirli bir bölümünü Suriye’ye vermeyi teklif etmiştir. Bu bağlamda yapılan görüşmeler ve dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın Suriye’ye gitmesi ise sorunu çözememiştir. Suriye bu soruna karşılık PKK kartını ön plana çıkararak teröre destek vermeye başlamıştır.
Terör Meselesi: Suriye’yi 1980’li yılların sonuna doğru PKK üs olarak kullanmış ve Suriye rejimi terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’a ev sahipliği yapmıştır. Bunun en büyük sebeplerinden biri ise Hafız Esat yönetiminin Arap milliyetçiliği söyleminden ‘’Büyük Suriye’’ düşüncesine evrilmesi ile beraber kendisine rakip olarak gördüğü ülkeleri güçsüzleştirmeye çalışmak istemesidir. Türkiye’ye karşı da terör kartını kullanmıştır. Türkiye’nin diplomatik uyarılarına ve güvenlik protokollerine rağmen örgütü desteklemeye devam eden Suriye ile Türkiye 1998 yılında savaşın eşiğinden dönmüştür. Diğer ülkelerin arabuluculuğu sayesinde elebaşı Öcalan’ın Suriye’den sınır dışı edilmesinin akabinde PKK ile mücadeleyi ön gören 1998 Adana Mutabakatı imzalanmıştır (Eskioğlu, 2019).
2000 yılında Beşar Esad’ın Suriye Devlet Başkanı olması ve 2002 yılında ise Türkiye’de Ak Parti’nin hükümete gelmesi ile iki ülke arasındaki ilişkiler normale dönmüş, ticaret gelişmiş, vizelerin karşılıklı kaldırılması noktasına gelinmiştir. 2010 yılında iki ülke birbirlerini ‘stratejik ortak’ olarak nitelendirilmiştir. Ancak 2011 yılında Suriye’ye de sıçrayan ‘Arap Baharı’ sonrası Esad’ın verdiği taahhütleri yerine getirmemesi ve sivillere orantısız sert güç uygulaması sonucu iki ülke arasındaki ilişkiler tekrar askıya alınmıştır.
3. Fırat Kalkanı Operasyonu
Suriye iç savaşı ve bölgedeki terör örgütlerinin yapmış olduğu eylemler ve bölge hakimiyetleri sebebi ile oluşan göç dalgasından birçok ülke etkilenmiştir. Bu göçlerden ve terör örgütlerinin durumundan en çok etkilenen ülke ise Suriye ile 911 km kara sınırı olan Türkiye olmuştur. Suriye’deki PKK’nın Suriye uzantısı YPG/PYD’li teröristler Kuzey Irak’taki yapıya benzer bir özerklik fikrine kapılmışlardır. Suriye’deki kargaşadan istifade eden PYD kısa sürede Türkiye Suriye sınır hattında bazı bölgeleri kontrol altına almıştır. Yine ülkedeki kaostan faydalanan DAEŞ de Rejim güçleri ve PYD ile girdiği mücadele neticesinde Suriye’nin kuzeyinde oldukça geniş bir alanı hâkimiyeti altına almıştır. Bu iki terör örgütü de bu sebeplerden dolayı Türkiye için oldukça büyük bir risk haline gelmiştir (Polat, 2020).
Terör örgütü PYD’nin Münbiç üzerinden Fırat’ın batısına ilerleme düşüncesi ve oradaki bir özerklik ilanı DAEŞ’in Türkiye içerisindeki terör eylemleri dolayısı ile Türkiye 24 Ağustos 2016 yılında Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin 51. Maddesi gereği ‘’meşru müdafaa’’ hakkını kullanmak suretiyle ’Fırat Kalkanı Harekatı’nı (FKH) başlattığını duyurmuştur. 51. Madde; BM üyelerinden birisinin silahlı saldırıya hedef olması halinde Güvenlik Konseyi barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek üye devletlerin bireysel yahut ortak meşru savunma haklarını kullanabileceklerini belirtmektedir. Bu hükümden referansla Ankara, başta DEAŞ olmak üzere Suriye’de mevcut bulunan terör örgütleri tarafından Türkiye’ye yöneltilen tehditleri, uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa hakkı kapsamında hatta gerektiğinde mütecaviz biçimde başka bir ülkenin topraklarında kendisine sunulan müdahale etme yetkisine dayanarak tehdidi bertaraf etmeye yönelmiştir (Murat Yeşiltaş vd.., 2017).
Türkiye’nin yapmış olduğu operasyonun 3 amacı bulunmaktadır:
- PKK/PYD’nin silahlı gücünü askeri araç ve yöntemlerle pasivize etmek,
- DAEŞ’ın Türkiye’ye ve dünyaya yönelik tehditlerini ortadan kaldırmak,
- İhtiyaç sahibi bölge insanlarına insani yardım faaliyetlerini daha efektif kullanmak ve bölgeyi yeniden inşa etmek.
24 Ağustos 2016’da Cerablus’ta Özgür Suriye Ordusu ile birlikte başlayan FKH 29 Mart 2017 yılında geçici olarak durdurularak, Cerablus, El- Bab, Çobanbey, Azez, Mare, Kabbasin gibi bölgeleri bütün terör unsurlarından temizlemiştir (Özalp, 2018). Türkiye böylece bölgenin terörden temizlenmesinden hemen sonra yeniden inşa sürecine önem vermiş, alt ve üst yapı, eğitim, barınma, insani yardım gibi birçok konuda çalışmalara başlamıştır.
4. Türkiye’nin İnsani Yardım Politikaları
Türkiye, 1990’lı yıllarda Soğuk Savaş’ın bitmesi ile beraber Orta Asya’dan Balkanlar’a Ortadoğu’dan Afrika’ya kadar uzanan yüzyılların bakiyesi Türk etkisini yeniden iş birlikteliği ile kazanma düşüncesine girmiştir (Kızılay, 2021). Bu düşüncenin Türk dış politikasında baskın hale gelmesi ile birlikte insani ve kalkınma yardımları, arabuluculuk gibi faaliyetler Türkiye’yi daha görünür hale getirmiştir. (Kiraz, 2021).
Dış politikada diplomasi, aracılık, ekonomik ve kültürel bağlar üzerine odaklanan Türkiye bütün bu unsurları yumuşak güç olarak “sıfır sorun” politikası temelinde uygulamaya özen göstermiştir (Köseoğlu & Çevirel, 2014). Türk dış politikasının en önemli yumuşak güç/insani diplomasi unsurlarından birisi de insani yardımdır. Dünyadaki birçok krizde, insani yardım operasyonlarında öncül rol oynayan Türkiye BM’nin verilerine göre son dönemde insani yardım faaliyetlerinde her zaman ilk beş içerisinde yer almıştır. Türkiye’nin bölgesinde ve dünyadaki insani yardım süreçlerinde oldukça aktif bir rol aldığı gözlemlenmektedir.
Bu minvalde Türkiye uluslararası arenada gerek resmî kurumların gerekse sivil toplum kuruluşlarının veya her iki aktörün iş birliğiyle gerçekleştirilen insani yardım faaliyetleri yapmaktadır. Nitekim Türk yardım kuruluşları Afrika’dan Balkanlar’a, Afganistan’dan Haiti’ye, Myanmar’dan Endonezya’ya kadar acil insani yardıma ihtiyaç duyan bireylere; siyasi, dini v.b. herhangi bir fark gözetmeksizin yardım etmek için çaba göstermiştir. Bu durum söz konusu toplumlar, hatta devletler nezdinde de kıymetli bir gelişme olmuş ve Türkiye’nin dış politika yapım süreçlerini de olumlu anlamda etkilemiştir. Türkiye’nin gerek TİKA, AFAD, Türk Kızılay’ı gibi resmi, gerekse Anda Derneği, İnsani Yardım Vakfı (İHH), gibi pek çok sivil yardım kuruluşları kriz bölgelerine ivedilikle ulaşmakta, gerek acil yardım ve arama kurtarma dönemi gerekse takip eden süreçte sürdürülebilir projeler üretme noktasındaki faaliyetleri yürütmektedir.
a) Fırat Kalkanı Operasyonu Sonrası AFAD’ın İnsani Yardım Faaliyetleri
Türkiye yapmış olduğu Fırat Kalkanı Harekâtı sonrası terörden arındırılan bölgede yeniden inşa sürecine başlamıştır. Bu yeniden yapılanma sürecinde bölgenin yerel meclisleri Türk devlet kurumları ve sivil toplum örgütleri ile koordinasyonlu olarak gerçekleşmiştir. Yeniden inşa sürecinde; eğitim, din, sosyal yardımlar, adalet, alt yapı ve ekonomik faaliyetler gibi birçok alanda çalışmalar yapılmıştır (Sarıbay, 2020). Türkiye bölgeyi kontrol altına aldıktan sonra sınır valilikleri, AFAD, belediyeler, Türk Kızılayı ve Anda Derneği gibi birçok devlet kurumu ve sivil toplum örgütü bölgeyi normale çevirmek için faaliyetlere başlamıştır.
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) 2009 yılında kurulan, Türkiye’nin yurtiçi ve yurtdışında meydana gelen arama kurtarma alanındaki yetkili kurumdur. Son dönemlerde ise özellikle savaşlar neticesinde meydana gelen insani krizlerde insani yardım faaliyetleri kapsamında görev alan en önemli kurumları arasındadır. Kurulduğu günden itibaren birçok deprem, sel, yangın gibi afetlerde ulusal ve uluslararası görevleri yerine getirmiş ayrıca, kişilerin insan onuruna yakışır bir şekilde yaşaması için mücadele etmiştir. AFAD Türkiye’nin yumuşak güç anlamında en önemli kurumlarındandır (Tosun, 2021).
AFAD, yurtiçinde ve yurtdışında meydana gelen afetlere müdahale ederken sadece kendi bünyesinde olan nitelik ve niceliklerini kullanarak hareket etmemektedir. Aynı zamanda sahada çalışan görevlileri, gönüllüleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla ortak hareket ettiği ve onlarla iş birliği kurduğu operasyonlardan da bahsedilebilir. “AFAD, afet ve acil durumlara ilişkin Türkiye’deki tek yetkili kurum olup, bir şemsiye kurum anlayışıyla afet ve acil durumun niteliği ve büyüklüğüne göre gerek Genelkurmay Başkanlığı, Dışişleri, Sağlık, Ulaştırma ve Altyapı vb. ilgili diğer bakanlıklar ile gerekse sivil toplum kuruluşları ile işbirliği içerisinde faaliyetlerini sürdürmektedir” (URL-3) Türkiye, Fırat Kalkanı Harekâtı sonrası terörden arındırılan bölgelerde hayatın yeniden normale dönmesi için hızla yeniden inşa sürecini başlatmıştır. Türkiye’nin bölgedeki yetkili kurumlarından olan Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nın (AFAD) 2017-2021 yılları arasında bölgede yapmış olduğu nüfus tespit çalışmaları, gıda, giyim, barınma gibi insani yardım faaliyetlerine daha detaylı bakmak bölgeyi anlamak, Türkiye’nin konumunu anlatmak ve siyasi gelişmeleri daha doğru yorumlamak için de önemlidir.
aa) Bölgenin Coğrafi Durumu ve Nüfus Dağılımı
Fırat Kalkanı Harekât Bölgesi Türkiye’nin Suriye sınır hattı olmakla beraber Cerablus, Çobanbey, Elbab, Akterin, Mare ve Azez bölgelerini (2015 km²) kapsamaktadır. Türkiye’nin istikrarı sağlama çabaları birçok noktada devam etmektedir. Türkiye operasyon sonrası birçok kurum ve STK ile organize bir şekilde bölgede hayatın normale dönmesi için çalışma yapmıştır. Bu çalışmaların amacı en başta istikrar, yeniden inşa, güvenlik, ekonomi ve insani yardım desteği olarak sıralanabilir.
AFAD’ın devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte yapmış olduğu insani yardım faaliyetleri, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Özgür Suriye Ordusu ile birlikte güvenliği tesisi ve birçok devlet kurumunun alt yapı ve diğer konularda yapmış olduğu çalışmalar sonucunda FKH başında bölgede yaklaşık olarak 100.000 Suriyeli yaşar iken 2021 sonu itibari ile AFAD verilerine göre yaklaşık olarak 1.242.830 kişi yaşamaktadır. Buradan anlaşılacağı üzerine Türkiye’nin yeniden inşa süreci olumlu bir sonuç ile neticelenmiş ve Türkiye’den geri dönüşler başlamış, Rejim, DAEŞ ve PYD kontrolündeki bölgelerden de bu güvenli bölgelere göç olmuştur.
Özellikle operasyon sonrası kitleler halinde yaşanan göçler şu şekildedir:
- Suriye Doğu Guta, Hama ve Humus Göç Hareketi (2018):
Bölgeye Gelen Mülteci Sayısı: 33.755
- İdlib Gerginliği (2019):
Bölgeye Gelen Aile Sayısı: 1.205
Fırat Kalkanı Harekât Bölgesi’ndeki bölgelere göre nüfus dağılımı ise şöyledir:
Azez 368.526, Elbab 358.609, Mare 251.233, Cerablus 207.111 ve Çobanbey 57.351 şeklindedir (AFAD, 2021).
ab) Barınma Faaliyetleri
FKH Bölgesinde yerleşik olanların dışında bilindiği üzere birçok noktadan göç ederek gelen ve evsiz kalan Suriyeliler de bulunmaktadır. Bu kişiler genel olarak dağınık kamp ve düzenli kamp diye tabir edilen kamplarda kalmaktadır. Bölgede toplam nüfus 1.242.830’dur. Bu nüfusun 276.715 kişisi bu kamplarda barınmaktadır. Bu kamplar toplamda 28’i düzenli 80’i ise dağınık olmak üzere 108 tanedir. Düzenli kamplarda 124.945 kişi barınırken 151.770 kişi ise dağınık kamplarda bulunmaktadır. Kamplarda yaşayan mültecilerin ihtiyaçları başta AFAD ve Kızılay olmak üzere yine onların koordinesinde Türk Diyanet Vakfı, İHH, Anda Derneği ve birçok STK tarafından karşılanmaktadır (AFAD,2021).
Bu kampların bölgelere göre dağılımı ise şu şekildedir:
(AFAD,2021).
(AFAD, 2021).
- Ayrıca Azez’ de olası toplu göç durumlarında bölgeye gelen mültecilerin geçici olarak konaklatılarak düzenli kamplara sevkinin sağlanması amacıyla 1 adet 1000 kişilik; tuvaleti, banyosu, idari binası ve çocuk oyun alanları bulunan geçici barınma merkezi bulunmaktadır.
Türkiye’nin evsiz kalan binlerce Suriyeliye barınma imkânı sağlayan kamplar haricinde aslına en makul ve insan onuruna yakışır şekilde yaşama imkânı veren aynı zamanda hayatı da normale çevrilmesi açısında büyük imkân sağlayan en önemli projelerinin başında briket evler almaktadır. Bu evler gerek AFAD’ın tamamen kendi öz kaynakları ile gerekse de bölgede faaliyet gösteren STK’lar ile birlikte AFAD koordinasyonunda yapılmaktadır. Briket evlerden 2021 yılı itibari ile 6.986 adet ev yapımı tamamlanmış, 5.477 adet yapımı devam etmekte ve 1.636 adet briket evin ise yapımı planlanmaktadır. Bu projeler tamamlandığı takdirde AFAD koordinasyonunda toplamda 14.099 briket ev hazır hale gelmiş olacaktır ve bu bölgede binlerce Suriyeli kamplardan kurtularak rahat bir hayat yaşama fırsatı bulacaktır (AFAD, 2021).
(AFAD, 2021).
ac) İnsani Yardım Lojistik Faaliyetleri
AFAD Fırat Kalkanı Harekât Bölgesi’nin Çobanbey bölgesinde bulunan lojistik deposu üzerinden bölgenin insani yardım ihtiyaçlarının büyük bir bölümünü karşılamaktadır. Bölge’ye gerek AFAD’ın kendisine gelen bağışlardan gerek öz sermayesinden gerek ise kendisi ile yapılan protokol üzerine birlikte çalışan Anda Derneği, Beşir, İHH, Diyanet Vakfı gibi sivil toplum örgütlerinin getirmiş olduğu insani yardım malzemeleri Çobanbey’deki lojistik depoda muhafaza edilmektedir. Bölgenin ihtiyacına göre AFAD’ın yapmış olduğu ve Yerel Meclisler’in de vermiş olduğu veriler ışığında lojistik depodan gerekli malzemeler alınarak gerek AFAD personeli gerekse bağışçı sivil toplum kuruluşları ile birlikte bölge halkına dağıtımlar gerçekleştirilmektedir. Bu depo haricinde ise yine AFAD koordinasyonunda acil ihtiyaçlara göre sınır kapısından transit olarak giriş yapılıp doğrudan dağıtımları yapılan insani yardım malzemeleri de olmaktadır.
Çobanbey lojistik deposundan şimdiye kadar ihtiyaçlara göre un başta olmak üzere gıda, barınma ve ısınma malzemelerinden kıyafet, oyuncak, hijyen ve tıbbi malzemeye kadar milyonlarca malzemenin Fırat Kalkanı Harekât Bölgesinde ihtiyaç sahiplerine dağıtımı gerçekleşmiştir. Bölgenin ihtiyaç durumuna göre kış aylarında çoğunlukla battaniye, kömür, çadır gibi daha çok ısınma ve barınma odaklı dağıtımlar yapılırken, hayatın daha normale döndüğü okulların ve eğitim merkezlerinin bulunduğu yerlerde kırtasiye ve diğer eğitim malzemeleri de dağıtımlara dâhil edilmektedir. Ama her şartta insanların olmazsa olmazı hayatta kalabilmeleri için gıda dağıtımları ihtiyaç durumlarına göre zaman fark etmeksizin sürekli bir halde gerçekleşmektedir.
Bölgede lojistik depo üzerinden yapılan insani yardım faaliyetlerinin en başında un yer almaktadır. Hem AFAD’ın kurmuş olduğu hem de sivil toplum kuruluşlarının kurmuş olduğu ekmek fırınlarında yapılan binlerce ekmeğin günlük olarak kamplara dağıtımı gerçekleşmektedir. Günlük olarak Fırat Kalkanı Harekât Bölgesinde yaşayan 1.242.830 kişinin faydalanacağı şekilde dağıtılmaktadır. Bölge nüfusları dikkate alınarak bölgeye un dağıtımı yapılmaktadır. Yıllara göre bölgeye geri dönüşlerin de artması ile birlikte nüfusun artışı ile beraber bölge insanları için gerekli olan un miktarının da doğru orantılı olarak artacağı düşünülmektedir.
AFAD kendi kurmuş olduğu fırın ile günlük olarak ekmek üretmekte ve bölgedeki dağınık ve düzenli kamplara, nüfuslara göre dağıtmaktadır. Bölgenin terörden temizlendiği tarihten itibaren faaliyetlere başlayan AFAD’ın kurmuş olduğu ekmek fırını haricinde kendi koordinesinde sivil toplum kuruluşlarının kurmuş oldukları fırınlar da mevcuttur.
ad) Diğer Faaliyetler
Türkiye Cumhuriyeti’nin icra etmiş olduğu Fırat Kalkanı Harekatı’nın en büyük amacı bölgeyi terörden arındırmak, güvenliği tesis etmek ve bölgede istikrarı sağlamaktır. Türkiye operasyon sonrası güvenlik sağlandıktan sonra birçok faaliyete başlamıştır. Yumuşak güç anlamında en önemli kurumlarından olan AFAD’ın barınma, gıda, giyim, hijyen malzemeleri dağıtımı ve lojistiğinin sağlanması gibi birçok insani yardımın dışında da gerek kendisi gerekse sivil toplum kuruluşları ile koordineli bir şekilde bölgenin yeninden normale dönmesi, kadınların sosyal hayata katılması, çocukların eğitime devam edebilmesi ve ekonomik istikrarın sağlanması için birçok çalışma gerçekleştirmiştir. Bunlardan bazıları ise şu şekildedir:
- AFAD, Milli Eğitim ve TİKA iş birliği ile Covid-19 tedbiri için ihtiyaç duyulan maske teminini sağlamak için ve aynı zamanda bölgedeki kadınları da üretim sürecine dâhil edebilmek amacı ile ‘’Maske Üretim Atölyesi’’ kurulmuştur.
- Bölgede üretilen buğdayların una dönüştürülmesi ve dışa bağımlılığın azalması ve ekonomik istikrarın sağlanması amacı ile AFAD koordinesinde Değirmen Projesi hayata geçirilmiştir.
- Kampların yağışlar sonucu çamur ve ıslak zeminlerden etkilenmemesi için ‘’Kilit Taşı Yapım Atölyeleri’’ kurulumu yapılmıştır.
- Hercele Köprüsü yapımı, Siccu Okul inşaatı, Karaköprü Sağlık Ocağı gibi AFAD bölgede onlarca projeye imza atmıştır (AFAD, 2021).
Bütün bunların yanında daha önce de bahsedildiği gibi AFAD yaklaşık olarak 76 tane faaliyet gösteren yerli ve yabancı sivil toplum kuruluşunun koordinasyonunu sağlamakla birlikte insani yardım dağıtımlarını gerçekleştirmekte, lojistiklerini sağlamaktadır. Aynı zamanda sivil toplum kuruluşlarının yapmak istedikleri projelere denetim ve desteğini sürdürmektedir. Yine bunlara İHH, Beşir gibi kuruluşların yapmış oldukları briket evler, Türkiye Diyanet Vakfı’nın yaptırdığı okullar ya da Anda Derneği’nin insani yardım malzemelerinin dağınık ve düzenli kamplara dağıtımı örnek olarak gösterilebilir.
5. Sonuç
İnsanlar dünyanın birçok farklı noktasında açlık, savaş, afet gibi sebeplerden dolayı mağdur duruma düşmektedirler. Birleşmiş Milletler Koordinasyon Ofisi tarafından yayımlanan ‘’Küresel İnsani Genel Bakış Raporu’na’’ göre 2022 yılında 274 milyon insanın yardıma ve korumaya ihtiyacı olacağı düşünülmektedir (URL-2). Çalışmaya konu olan Suriye’de ise yaklaşık on yıl içerisinde 7 milyon kişi yerinden göç ettirilmiş ve yine milyonlarcası yardıma muhtaç hale gelmiştir. Türkiye son yıllarda Suriye başta olmak üzere birçok ülkede insani yardım faaliyetleri yürütmektedir. Bilindiği üzere Türkiye sınırları içerisinde de yine milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapmaktadır.
Türkiye’nin sınır ötesi operasyonu Fırat Kalkanı Harekâtı 5. yılını doldurmuştur. Başlangıç olarak bir sert güç operasyonu olarak görünse de Türkiye’nin sınır hattında olan çatışmalar, ülkeyi tehdit eden terör ve yaşanan insanlık dramı aslında Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin 51. Maddesi’ ne de bakıldığında Türkiye’nin haklılığını göstermektedir. Türk Dış Politikasının geleneklerine de bakıldığında bu operasyon sonrasında da sivillerin haklarının korunduğu, bölgesel kalkınma çalışmalarının olduğu ve yapılan sert güç operasyonlarının sonrasında bir kamu diplomasisi geleneği olarak yumuşak güç unsurlarını sahaya sürüldüğünü görmekteyiz.
Nitekim Fırat Kalkanı Harekât Bölgesi’nde hayatın yeniden normale dönemsi için başlatılan yeniden inşa sürecinde AFAD’ın insani yardım çalışmalarına baktığımızda, hayat gün geçtikçe normale dönmekte, ekonomi canlanmakta, kadınlar ve çocuklar sosyal hayata entegre olmakta ve her geçen gün bölge nüfusu gerek Türkiye’den gerekse Suriye’nin diğer bölgelerinde gelen Suriyeliler ile artmaktadır. AFAD’ın çalışmaları, gelen yardımların lojistiği ve sivil toplum kuruluşlarının koordinasyonu ile birlikte faaliyetler, projeler daha verimli, yardımlar daha uygun şekillerde dağıtılır hale gelmektedir.
Kaynakça:
AFAD. (2021). FIRAT KALKANI HAREKÂTI BÖLGESİ İNSANİ YARDIM FAALİYETLERİ RAPORU. KİLİS VE GAZİANTEP AFAD İL MÜDÜRLÜKLERİ.
Eskioğlu, R. (2019). Arap Baharına Kadar Türkiye-Suriye İlişkileri. Çağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 16(1), 70-80.
Kadıoğlu, İ. A. (2020). Suriye İç Savaşı ve Türkiye: Çatışma, Güvenlik ve Sığınma. OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 16(29), 2179-2213.
Kiraz, B. Ö. (2021). Türk Dış Politikasında Merkez Ülke Olma Yönelimi: Dönüşüm Mü, Devamlılık Mı? Süleyman Demirel Üniversitesi Vizyoner Dergisi, 12(30), 501-519.
Kızılay, Ş. (2021). DEĞERLERİ VE AKTÖRLERİYLE TÜRKİYE’NİN İNSANİ YARDIM POLİTİKASI. UPA Strategic Affairs, 2(2), 185-209.
Köseoğlu, A. M., & Çevikel, G. (2014). YUMUŞAK GÜÇ: İNSANİ YARDIM OPERASYONLARI VE TÜRKİYE DEKİ SURİYELİ MÜLTECİLER. Akademik Bakış Uluslararası Hakemli Sosyal Bilimler Dergisi(43).
Murat Yeşiltaş, M. S., Necdet Özçelik (2017). FIRAT KALKANI HAREKATI HAREKATIN İCRASI,İSTİKRARIN TESİSİ VE ALINAN DERSLER. SETA Yayınları.
Naim, G. (2019). Suriye Krizi’nin Türkiye’ye Yansımaları (2011-2017). Üsküdar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi(8), 77-114.
Özalp, M. (2018). Türkiye’nin Suriye’ye Düzenlemiş Olduğu Fırat Kalkanı Operasyonu. Bartın Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 9(18), 169-186.
Polat, D. Ş. (2020). Türkiye’nin Suriye’nin Kuzeyindeki Askerî Harekâtının Amaçları ve Sonuçları. Güvenlik Stratejileri Dergisi, 16(33), 53-96.
Sarıbay, A. (2020). Fırat Kalkanı Bölgesinde Yeniden Yapılanma Süreci: Sosyal Politika Uygulamaları Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü].
Tosun, S. (2021). BİR SOSYAL POLİTİKA ARACI OLARAK AFAD. Hastane Öncesi Dergisi, 6(1), 25-42.
URL-1 CIA, 2021, https://www.cia.gov/the-world-factbook/countries/syria/#introduction
URL-2 Global Humanitarian Overview, 2022, https://gho.unocha.org/appeals/middle-east-and-north-africa
URL-3 AFAD, https://www.afad.gov.tr/afad-hakkinda
PİTGEM Notu: Slayt’ta yer alan kapak fotoğrafı Anadolu Ajansı’ndan alınmıştır. (https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/-afrinde-362-noktaya-insani-yardim-ulastirildi/1423103)
YAZARIN NOTU: Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi, “Afet ve İnsani Yardım Yönetimi” yüksek lisans programı “Afet ve İnsani Yardım Yönetimi” dersi ödevi, PİTGEM için makaleye çevrilerek yazılmıştır.