Bültenimize Abone Olun

En son haberler ve özel duyurulardan haberdar olmak için abone olun

Tarih:

İstiklâl Mücadelesinde İttihatçı Bir Örgütlenme: Karakol Cemiyeti – Tuğrul Salman

Diğer Başlıklar

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin

ÖZET

Mondros Mütarekesi’nden sonra Osmanlı Devleti’nin siyasi varlığını sona erdiren işgallere halk tarafından direnişler başlamıştı. Halkın bilinçli bir direniş sergileyebilmesi ve Anadolu’daki Millî Mücadele’nin koordine edilebilmesi için Osmanlı subayları tarafından çoğunluğu İstanbul merkezli gizli örgütler kuruluyordu. Bu örgütlerin faaliyetleri neticesinde işgallere karşı direniş mitingleri düzenleniyor, Anadolu’ya silah gönderiliyor, Millî Mücadele’ye fayda sağlayacak Osmanlı subayları bu örgütler aracılığı ile Anadolu’ya geçiriliyordu.  Kurucuları ve cemiyetin kuruluş fikrinin sahiplerinden dolayı döneminde dahi tartışmalara sebep olan Karakol Cemiyeti’nin; Millî Mücadele’deki etkisi, faydaları ve dağılışına sebep olan konular ana hatları ile bu yazıda ele alınacaktır.

İstiklâl Mücadelesinde İttihatçı Bir Örgütlenme: Karakol Cemiyeti

I.Giriş

Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup çıkan Osmanlı Devleti, İtilaf Devletleri ile Mondros Mütarekesi’ni imzalayacaktı. Şartları çok ağır olan bu mütareke İngiliz ve Fransızların daha önce yapmış oldukları gizli anlaşmaların bir ürünüydü. Amaç çok önceden belirlenmişti. Anadolu işgal edilecekti. Mondros Mütarekesi için görüşmelere Osmanlı Devleti’ni temsilen Bahriye Nazırı Rauf Orbay, Dışişleri Müsteşarı Reşat Hikmet Bey ve Kurmay Yarbay Sadullah Bey katılacaktı. Rauf Bey ve diğer temsilcilerin baskılarına rağmen mütareke birkaç madde haricinde hafifletilememişti. İstanbul’un işgal edilmeyeceğine dair söz alınsa bile bu İtilaf Devletleri’nce uygulanmayacaktı. Hatta Yunanların hiçbir surette işgallere karışmaması istenecek ve bu istek kabul edilmesine rağmen 15 Mayıs 1919 Perşembe sabahı Yunan gemileri İzmir’e 12 bin Yunan askeri ile çıkarma yapacaktı(Akyol, 2016). İtilaf Devletleri bununla da yetinmeyeceklerdi. 16 Mart 1920 Salı günü İstanbul işgal edilmişti. Meclis basılmış içlerinde Rauf Orbay’ında olduğu birçok mebus ve yönetici Malta’ya sürgün edilmişti. Sürgün edilenler arasında Ankara’ya gizli silah sevkiyatı yapan Karakol Cemiyeti lideri Kara Vasıf Bey de vardı. İtilaf Devletleri bu hareketleri, diplomasi tarihinin etik dışı ve kara bir leke olarak yazacağı Sevr Antlaşması’nı Türkleri köşeye sıkıştırarak kabul ettirmek için yapıyorlardı. En ağır şartlar Türklere sunulacaktı. İtilaf Devletleri’nin amacını İngiliz Başbakanı Lloyd George “En ağır ceza Türklere verilecek… Türkiye öldü!”(Akyol, 2016) sözleriyle ifade edecekti.

II. Karakol Cemiyeti’nin Kuruluşu, Yapısı ve Millî Mücadele’ye Etkisi

13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’un işgal edilmesi ile birlikte kamuoyunda tepkiler çoğalmıştı. Sultan Ahmet Meydanı’nda mitingler düzenlenmişti. Türkler hiçbir şartta işgalleri kabullenmiyor, bir şeyler yapmanın ve işgallerin önüne geçmenin çaresini arıyorlardı. Birinci Dünya Savaşı bir paylaşım savaşıydı. Özellikle de Anadolu’yu. Kapalı kapılar ardında gizli anlaşmalar yapılıyor, anlaşmazlıklar yüzünden harpte müttefik olanlar masa başında karşı karşıya geliyorlardı. Diplomasi tarihi en kara günlerini yaşıyordu. Modern dünya yeniden inşa ediliyor, bugün ki Ortadoğu’nun temelleri masa başında emperyal güçler tarafından atılıyordu. Anadolu paylaşılmış, işgal için şartların olgunlaşması bekleniliyordu. Fakat bu güçlerin hesap edemedikleri şey ise Türkler yenildiklerini bilmelerine rağmen mağlup olmak istemiyorlardı.Anadolu’da direniş için hareketlilik başlamıştı. Gizli cemiyetler ve teşkilatlar kuruluyordu. Karakol cemiyeti kuruluyor, daha sonra dağılıyor, yerini Zabıtan Grubu alıyordu. Hamza Grubu kuruluyor ve dağılıyor, ardından Felah grubu, daha sonra Mim Mim Grubu meydana geliyordu. İsimleri değişiyor fakat amaç hiçbir zaman değişmiyordu: “Ya istiklal ya ölüm.”

Fotoğraf 1: Sultanahmet Mitinglerinden bir görsel.(Halide Edip Adıvar konuşma yapıyor.)

Daha önce hürriyet mücadelesi için dağa çıkanlar bugün yine hürriyetleri için Anadolu’da direnişe başlayacaklardı. Fakat bu mücadele de sadece İttihatçılar değil tüm vatanseverler yer alacaktı. Türklerin hürriyet kavgasında kurulan örgütler arasında yer alan ve yazımıza konu olan Karakol Cemiyeti’nin kuruluşunu Erik Jan Zürcher şöyle anlatmaktadır: “Kurulması için ilk adım 1918 Ekim’inin son haftasında Enver Paşa’nın Kuruçeşme’deki yalısında yapılan bir toplantıda Talat Paşa tarafından atılmıştır. Fiili kurucuları, Talat Paşa’nın sağ kolu Kara Kemal, Miralay Kara Vasıf, Miralay Baha Sait, Mirliva Halil (Kut) (Enver’in amcası) ve –kimi kaynaklara göre- Dr. Adnan’dır.”(Zürcher, 2013; 126). Karakol Cemiyeti bir nevi Teşkilat-ı Mahsusa’nın devamı olarak Anadolu’da gayri nizami harbin temellerini atmaya başlamıştı. Muhakkak ki zaman içerisinde işgallerin başlamasına isyan etmekten başka çare kalmamıştı. Bu mücadelede gerekli olan üç şey vardı; inanç, insan ve silah. İnanç istiklale inanmak demekti ve Türk olan herkeste zaten mevcuttu. İstanbul’daki milliyetçi kadroları ise direniş için Anadolu’ya geçirmek gerekiyordu. En önemlisi ise silahtı. İşte Karakol Cemiyeti direniş için gerekli olan silahları ve bunların dâhilinde milliyetçi kadroların Anadolu’ya geçişini sağlamıştı. Silah ihtiyacını genel olarak İtilaf Devletleri tarafından el konulan depolara yapılan baskınlarla sağlıyorlardı. Bu baskınlardan sadece birinde ele geçirilen ve Anadolu’ya gönderilen silah sayısını Zürcher, “8500 tüfek, 33 makinalı tüfek ve 500.000 atımlıktan fazla cephane”(Zürcher, 2013; 132) olarak ifade eder. Zürcher aynı zamanda kitabında Hüseyin Dağtekin’in bulduğu resmi kayıtlara göre Nisan 1920’den sonra İstanbul’dan Anadolu’ya Karakol Cemiyeti tarafından gönderilen mühimmat miktarını şöyle vermiştir: “56.000 süngü, 320 makineli tüfek, 1500 tüfek, bir batarya, 3000 sandık cephane, 10.000 üniforma, 100.000 nal, 15.000 matara ve 1.000 ton muhtelif askerî teçhizat.”(Zürcher, 2013; 132). Bu mühimmatların ve Mili Mücadele’de kurulan diğer örgütlerin Anadolu’ya gönderdikleri mühimmatların genel listesine Ergun Hiçyılmaz’da kaleme almış olduğu “Karakol”(Karakol, 2012) isimli kitabında yer vermektedir.

Fotoğraf 2: Karakol Cemiyeti kurucularından Kara Vasıf Bey.

Peki ya Karakol Cemiyeti gücünü kimden alıyordu? Kimler tarafından destekleniyordu? Bu soruların cevabını Millî Mücadele’de İttihatçıların rolünü anlatan alanında önemini yitirmeyecek iki eserden verebiliriz. Birinci olarak Emel Akal, bir tez çalışması olarak kaleme aldığı eserinde şunları söylemektedir: “Karakol Cemiyeti, Teşkilat-ı Mahsusa’ya mensup ve İttihatçılardan oluşmuştur. Karakol’u Talat Paşa’ya çok yakın olduğu bilinen “Kara”lar; Kara Kemal ve Kara Vasıf kurmuş olmasına rağmen, tıpkı Teşkilat-ı Mahsusa’da olduğu gibi, Talat ve Enver’e bağlı kadrolar birlikte çalışmışlardı. Cemiyetin isim babası Baha Sait, kurucuları ise Kara Vasıf, Kara Kemal ve Galatalı Şevket Beyler’dir.”(Akal,2013;168). Erik Jan Zürcher de Karakol Cemiyeti’nin gücünü başkentin içindeki ve civarındaki İttihatçılardan ya da eski İttihatçılardan aldığını söylemekte ve şunları da ilave etmektedir: “Bu büyük grubun içinde daha küçük iki grubun çok önemli olduğu anlaşılıyor: Esnaf örgütü ve Teşkilat-ı Mahsusa.”(Zürcher, 2013; 130). Zürcher’in bahsettiği Esnaf Örgütü, Birinci Dünya Savaşı esnasında ekonomide azınlıkların etkinliğini azaltmak ve Türk orta sınıfını yaratmak için o dönemde iaşe nazırı olarak görev yapan Kara Kemal tarafından kurulmuştu. Karakol Cemiyeti’nin maddi desteği muhtemel olarak buradan sağlanan çevre tarafından karşılanmaktaydı. Teşkilat-ı Mahsusa ise Karakol Cemiyeti’ne gayri nizami harpte ustalaşmış kadroları ve gizli silah sağlamaktaydı. Zaten Karakol’unda çalışma anlayışı Teşkilat-ı Mahsusa ile aynıydı. Allah, vatan, namus, silah üzerine yemin edilerek cemiyete giriliyor, kod isimler konuluyor ve ihanet ölümle cezalandırılıyordu. Yani her yönü ile İttihatçı gelenekleri devam ettiriyordu. Teşkilatın amacını sıralarken İtilaf Devletleri’nin ve azınlıkların İttihatçılara yönelik olan düşmanlıklarından onları korumak olduğunu da söylemek gerekmektedir.

Fotoğraf 3: Karakol Cemiyeti Mührü

III. Karakol Cemiyeti’nin Dağılışı

Karakol Cemiyeti’nin gerek silah teminindeki gerek Millî Mücadeleci subayların ve diğer kadroların Anadolu’ya geçmesini sağlamasıyla Millî Mücadele’ye olan desteğinin büyük olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Lakin Karakol Cemiyeti daha sonra Mustafa Kemal Paşa ile ters düşmüş ve kapatılmıştır. Karakol Cemiyeti ile Mustafa Kemal’in bir ilişkisinin bulunmadığını söylemek imkânsızdır. Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta Karakol Cemiyeti’nden temkinli ve memnun olmayan bir üslupla bahsetmektedir. Hatta neredeyse kuruluşundan haberi olmadığına dair bir izlenim yaratmaktadır. Fakat bunun tam tersi olarak Atatürk’ün böyle bir örgütten haberdar olduğunu ve hatta liderleri ile görüştüğünü söyleyebiliriz. Karakol’dan övgü ile bahseden Ali Fethi Okyar ve Rauf Orbay bu görüşmelerden bahsetmişlerdir. Bu durumu Emel Akal kitabında şöyle aktarmıştır: “Mustafa Kemal, Rauf, Ali Fethi ve İsmail Canbolat’tan oluşan grup, Vahdettin’i devirmek için karar almışlar ve işte bu süreçte Mustafa Kemal, Kara Kemal’le, yani Karakol’la bağlantı kurmuştur (Orbay, 1993; 232). Canbolat’ın bu işe kalkışmayı reddetmesi üzerine eylem gerçekleşmemiştir. Ancak Rauf Bey Mustafa Kemal’in Kara Kemal’le baş başa konuştuğuna şahit olduğunu anlatmaktadır (Orbay, 1993-II; 232).(Akal, 2013; 184). Kara Vasıf’ın, Sivas Kongresi’ne davet edilenler arasında olması da böyle bir örgütün varlığından haberdar olunduğu anlamına gelmektedir. Karakol Cemiyeti’nden Ankara’nın haberinin olduğunu söyleyen Ergun Hiçyılmaz’da,“Çıkış noktasının İttihat ve Terakki olduğunu tabii ki Ankara bilebilecekti. Ankara harekâtının içinde yer alanlar geçen zaman içinde olup biteni anında tespit etmeye başlayacaklar ve İstanbul’dan uzanan zincirinin son noktada yine Enver Paşa’ya uzanacağını tespit edeceklerdi.”(Hiçyılmaz, 2012; 16) diyerek Karakol Cemiyeti’nin dağıtılma sebeplerinden birini de söylemiş oluyordu. Asıl kapatılma sebeplerinden birisi de Karakolcuların Bolşevikler ile olan görüşmesidir. Bu görüşme Millî Mücadele’yi temsil eden Ankara heyetinden habersiz yapılmış ve Ankara’dakilere “Bu ne cüret.” dedirtmiştir. Erik Jan Zürcher ise konuya farklı bir bakış açısı ile yaklaşarak kapatılma sebeplerinden birini şöyle izah etmiştir: “Karakol Cemiyeti’yle çatışma, bu grubun erken örgütlenmesi ve başarısı dolayısıyla, direniş hareketinde önderlik etmek ve bağımsız bir rol oynamak istemesinden, böylece de Anadolu’daki Mustafa Kemal’in Heyet-i Temsiliye’sinin siyasal önderliğini tehdit etmeye başlamasından kaynaklanmıştır.”(Zürcher,2013; 181). Sonuç olarak Sivas Kongresi esnasında Mustafa Kemal Paşa, Kara Vasıf’a Enver Paşa’nın yurda dönmesi için çalışma yaptığını söylemiş ve suçlamıştır. Kara Vasıf bu suçlamayı reddedip ‘lider olarak sizi görüyoruz’ demesine rağmen birçok konuda Gazi’yi ikna edememişler ve cemiyeti derhal dağıtın emrini almışlardır. Daha sonra bir müddet bağımsız devam etseler de etkilerini yitirmiş ve dağılmışlardır. Karakol Cemiyeti’nin dağıtılması ile başlayan hesaplaşma ve İttihatçıların tasfiyesi İzmir Suikastı’na kadar devam etmiştir.

IV. Sonuç

Cemiyetin Millî Mücadele’nin ana kadrolarından habersiz bazı faaliyetleri yürütmesinin yanı sıra İttihatçı kadroların cemiyet içerisinde tekrar örgütlenmesi, Enver Paşa’nın cemiyet içindeki etkisi ve nüfuzunun Millî Mücadele önderlerinin bazılarını rahatsız etmesi gibi birçok etkeni daha kapatılma sebebi olarak öne sürebiliriz. Enver Paşa’nın cemiyet içerisindeki nüfuzu ve İttihatçıların cemiyet içerisinde ayrıyeten örgütlenmesinin, Millî Mücadele’nin yönetici kadrosu tarafından rahatsızlık sebebi olması ise mücadelede ikilik çıkacağı endişesi nedeniyledir. Zaten Millî Mücadele’nin yürütücü kadrosunun çoğunluğunun İttihatçı olması ve diğer gizli örgütlenmelerin de İttihatçı kadrolar tarafından yapıldığı gerçeği herkes tarafından malûmdu. Karakol Cemiyeti’ni diğerlerinde ayıran fark, direkt İttihat ve Terakki Cemiyeti liderlerinin talimatı ile kurulması sebebiyle diğer tüm İttihatçıları tekrardan bir çatı altında örgütleyebilecek potansiyeli taşımasıydı. Tüm bu kapatılma sebeplerinin yanı sıra hiçbir tarihçi onların birer vatansever olarak Millî Mücadele’ye olan faydasını inkâr etmemiştir. Cemiyete girerken Allah, namus, vatan ve silah üzerine yemin etmişlerdi. Yapmış oldukları faaliyetlerin Millî Mücadele’ye olan faydası belki de yeni Türk Devleti’nin inşasını sağlayan mücadelede en önemli hizmetti. Meşrutiyet ile provası yapılan Cumhuriyet, yine Meşrutiyet’i ilan eden zihniyet ve kadro tarafından inşa edilmişti. Türklerin hürriyet mücadelesi, o gün onları hürriyet için dağlara çıkartan kanın yeniden tecellisi ile başarıya ulaşmıştı.


Kaynakça:

  1. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, Yapı Kredi Yayınları, 2019.
  2. Emel Akal, Mustafa Kemal İttihat Terakki ve Bolşevizm, İletişim Yayınları, İstanbul 2013.
  3. Erik Jan Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılık, İletişim Yayınları, İstanbul 2013.
  4. Taha Akyol, 1919-1920 Mondros, Sevr ve Kuva-yı Milliye, Doğan Kitap, Kasım 2016.
  5. Ergun Hiçyılmaz, Karakol, Destek Yayınevi, İstanbul, Ağustos 2012.

Bültenimize Abone Olun

En son haberler ve özel duyurulardan haberdar olmak için abone olun

Diğer Yazılar