Bültenimize Abone Olun

En son haberler ve özel duyurulardan haberdar olmak için abone olun

Tarih:

Okur Mektubu 1: Biz Ölürken Siz Orada Yoktunuz! – Ahmet Ekinci

Diğer Başlıklar

Bizi Sosyal Medyada Takip Edin

ÖZET

Politika, İnovasyon, Tasarım ve Gelişim Merkezi’ne (PİTGEM) gönderilen bu yazının özeti bulunmamaktadır. PİTGEM, devlet yönetimi, yönetim tasarımı, kamu yönetimi ve kamu politikaları oluşturma, uygulama, değerlendirme ve denetimi üzerine çalışmalar yapan Ankara’da kurulmuş bir düşünce kuruluşudur. Yayınlarını okuyucuların hızla görüp ön değerlendirme yapması için genellikle bir özet ile yayınlamaktadır. Bu özet de yazardan istenmektedir. Ancak, bu yazının özeti yoktur. Zira, bu mektubun, yazının yazarından özet istemedik. Bu yazının yazarı depremzede bir PİTGEM okurudur. 6 Şubat 2023’te meydana gelen büyük deprem felaketinde ailesini, yakınlarını, sevdiklerini, evini, ocağını kaybetmiştir. Çok sevdiği şehrinin yıkılışını yaşamıştır. PİTGEM okuru, bize bu yazıyı bir mektup şeklinde göndermiş, devlet yönetimi ve kamu politikaları konusunda takip ettiği bir düşünce kuruluşu olarak, bizden ‘kendi gördüğü ve göremediği devlet yönetimini’ de yayınlamamızı, sesine ses olmamızı istemiştir. Bir ağıt gibi okuduğumuz bu yazıyı, acıları paylaşmak, en azından bu deprem felaketinden ders alınmasına bir parça vesile olmak ve yanlış yönetim anlayışlarından dönülüp doğru ve iyi bir yönetim anlayışının tüm siyasilere hâkim olması temennisi ile yayınlıyoruz. Bu yazının özeti yok, çünkü acılar bölünmez, acılar özetlenmez ve mazlumların, masumların sesi kısılmaz. Acılar paylaşılır, ağıtlar el kalbin üstünde dinlenir ve mazlumların, masumların sesine sadece ses olunur, çoğaltılır.

PİTGEM

Okur Mektubu: Biz Ölürken Siz Orada Yoktunuz!

 6 Şubat 2023 tarihi, Türkiye’nin tarih boyunca karşılaştığı en büyük felaketlerden birisinin vukuu bulduğu tarih. Bu yazımda (PİTGEM’e mektup gibi yazıyorum) depremlerin ne kadar yıkıcı olduğundan bahsedecek değilim. Benim niyetim, insanların nasıl büyük bir çaresizlikle baş başa kaldığını gösterebilmektir siz değerli okurlara. Kabul edelim ya da kabullenmeyelim, bu çaresizlik ve yalnızlık hissi Antakya halkının yakasını uzun yıllar boyunca bırakmayacak belki. Devletin var oluş sebebi nedir? Çok basit bir cevap vermek gerekirse bir devletin temel var oluş sebepleri, şiddeti kullanma tekelini sıradan insanların elinden alarak adaleti sağlamak, insanların can ve mal güvenliğini temin etmenin yanı sıra bazı kamusal hizmetleri sunmaktan ibarettir. Ancak açıkça görülmektedir ki depremlerden sonra Türkiye’yi yönetenlerin nezdinde ikinci planda kalmıştır halkın can ve mal güvenliğini sağlayabilmek adına her türlü tedbiri alabilmek. Oysa alınması gereken en temel önlemler zamanında alınabilseydi depremdeki can kaybımız 50.500 gibi korkunç bir sayıya ulaşmayabilirdi. Ülkemizi yönetenler, deprem tehlikesinden uzakta ve her türlü imkana sahip bireyler olduklarından, hayatını kaybeden insanlar onlar için sadece birer sayıdan ibaret olabilir. Ama biz depremde ebeveynlerimizi, çocuklarımızı, kardeşlerimizi, dostlarımızı ve arkadaşlarımızı kaybettik. Biz depremde kültürümüzü, kimliğimizi, anılarımızı ve kocaman bir geçmişi toprağa verdik.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) depremden hemen sonra teyakkuza geçirilmediğini Antakya, Adıyaman ve Maraş gibi illerimizde sağır sultan bile duydu. 17 Ağustos Depremi sonrasında bile 25 bin kadar asker arama, kurtarma ve enkaz kaldırma faaliyetlerinde görev almıştı. Ancak 6 Şubat Depremi’nden sonra deprem bölgesine gönderilen askerlerin sayısı son derece abestir. 6 Şubat’tan sonra bölgeye gönderilen toplam asker sayısı ise ilk iki gün için 3 bin asker ile sınırlı kaldı.[1] Böyle bir durumda yöneticilerimizin özellikle deprem bölgesinden sorumlu olan 2. Ordu’nun tüm birliklerine daha ilk dakikalardan itibaren sahaya inme emri vermesi gerekmez miydi? Mesela benim anlayamadığım bir başka husus, TSK’nın özellikle doğu ve güneydeki hudutları koruyabilmek adına 2. Ordu’nun tüm birliklerinin deprem bölgesine kaydırılmaması. Bence gerçek gerekçe sınırları korumak olamaz sadece. Yoksa, sormazlar mı; madem TSK sınırları bu kadar ciddi bir şekilde koruyabiliyor o zaman milyonlarca Afgan, Paki ve Suri bu ülkeye nasıl girebiliyor? İslamcı terör örgütlerinin militanları nasıl bu ülkede cirit atıyor? Bu durumda hemen akıllara iki ihtimal gelmektedir: ya ordu sınırları koruyamıyor ya da devlet bilerek bu duruma göz yumuyor. Tıpkı devletin enkaz altında kalmış binlerce depremzedenin hayatını kaybetmesine göz yumması gibi. İlk depremden yaklaşık olarak 32 saat sonra 2. Ordu Komutanlığı’na bağlı tüm komando tugaylarının deprem bölgesine sevk edileceği açıklanmıştı.[2] Böylesine büyük bir depremde, ilk 24 saatin ne kadar önemli olduğunu duymayan tek bir yurttaşımız bile kalmadı? Sevdiklerimiz enkazın altında hayatını kaybederken kaybettiğimiz saatlerin hesabını kimlerden soralım?

Fotoğraf-1: Antakya’daki depremzedeler.

Kaynak: Metin Kaan Kurtuluş, Uzmanlar anlatıyor; deprem bölgelerinde TSK neden beklendiği ölçüde sahada değil, askerin görünmesi istenmiyor mu, neler yapabilir? T24, 07 Şubat 2023, https://t24.com.tr/haber/uzmanlar-anlatiyor-deprem-bolgelerinde-tsk-neden-beklendigi-olcude-sahada-degil-askerin-gorunmesi-istenmiyor-mu-neler-yapabilir,1090461 (Erişim Tarihi:17/04/2023).

Hiç kimse kusura bakmasın ama Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın helallik istemesi, devletin kusurlu sorumluluk halini ortadan kaldırmaz. Devlet, bu depremde insanların hayatını kaybetmesinden sorumludur. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) 21 yıllık iktidarı esnasında 8 kez imar affı kanunlaştırılmış. Kanunlaştırılması planlanan dokuzuncu imar affı ise daha bu yılın başlarında kamuoyunda konuşuluyordu. Sayın Erdoğan ise 14 Mayıs 2023 Seçimlerinden hemen sonra başkanlık koltuğuna bir kez daha seçilmesi halinde, katıldığı bir televizyon yayınında, imar barışına değinerek, “Bu konuyla ilgili anayasanın aklımda kaldığı kadarıyla 50. maddesi olsa gerek bunların içerisinde katalog suçlar var. O da yerini alacak. Biz onunla daha da köşeye sıkıştıracağız. Bu işin affı maffı olmaz” demiştir.[3] Öncelikle Sayın Erdoğan’ın hatırlaması gereken temel husus, Anayasa’nın 50. Maddesinin çalışma şartları ve dinlenme haklarına yönelik düzenlemeler içerdiği olmalıdır. Yani Erdoğan, bu konularla ilgili daha yeterince bilgi sahibi olmadan öneriler ortaya atıyor ve halktan helallik istiyor. Gerçekten herkesin sorumluluk sahibi olduğu ve yargının gerçek anlamda işlediği bir ülkede böyle bir deprem yaşansaydı, tüm bu ihmallerin üzerine sorumlu yöneticiler farklı refleksler gösterirdi. Türkiye’de ise helallik istersiniz ve olayın üzeri kapatılır. İnsanların yana yakıla Twitter’dan yardım istediği, enkaz altındaki vatandaşların konumlarını bildirdiği, yardım ekiplerinin bile sosyal medyayı kullandığı bir anda bant daraltıldı. Ben daha ne diyebilirim? Böyle bir tedbirin nasıl bir bahanesi olabilir? Bu sorunun yanıtını vicdanınıza bırakıyorum

Bu kadar büyük yanlışlardan sonra bir de Antakya’daki çok kültürlülüğü ortadan kaldırmak istediğini öne süren meczuplarla uğraşmak istemiyoruz. AKP’nin siyasal İslamcılık adı altında takip ettiği her politikanın Suriye’den tutun da İsrail karşısında takındığı tavra kadar bu ülkeye ne kadar zarar verdiği ortada. Antakya’nın çoğu yok olmuşken, Defne ve Samandağ’ındaki yıkım ortadayken Antakyalıların yüzlerce yıldır barış içinde yaşadığı bir kente siyasal İslamcı gömleğiniz dar gelir. Meczubun birisi çıkmış AKP Hatay milletvekillerinin tanıtımının yapıldığı bir esnada en azından 50 bin yurttaşımızın hayatını kaybettiği bir depremi rahmet olarak nitelendiriyordu.[4] Bu ülkedeki tüm yurttaşlara eşit mesafede durduğu iddia eden Cumhurbaşkanı, bakanlar veya AKP’den herhangi bir yönetici bu açıklamaya tepki gösterdi mi? Söz konusu tanıtımda yer alan AKP Hatay milletvekili adayları söz konusu beyefendiye karşı çıktılar mı? Ki orada bulunan ve yakınlarını kaybeden bir AKP Hatay milletvekilinin diğerleri alkışlarken alkışlayamadığı bu sözlere rağmen? Antakya’da yaşayan herkesin oyuna talip oluyorsunuz ama Antakya halkını ve depremde hayatını kaybeden vatandaşları aşağılayan biri karşısında sessiz kalıyorsunuz. Antakya halkı, özellikle de Türkiye’nin yöneticilerinin anlamlandıramadığı bir kültürel, toplumsal ve tarihi geçmişe sahipti. Hatta anlamlandırabilmek bir tarafa yadırgadıklarını ve yargıladıklarını düşünüyorum. Yani insanların farklı dinlerden, kimliklerden ve mezheplerden kimselerle bir arada yaşayabilmesi, evlenebilmesi, dostluk ve kardeşlik hukukunu kurabilmesi son derece absürt bir olaymış gibi görünüyor çoğu kişiye. Oysa depremde ağır hasar alan Sinagog da bizim için kutsal tüm kiliseler de aynı şekilde azizdir. Affan Camisi için ne kadar hüzünlendiysek Antakya Ortodoks Rum Kilisesi için de içimiz parçalandı. Bu kentin düsturu “Ezan. Çan, Hazzan” dır. Antakya’daki birçok Müslüman’a üç aydır yiyecek bulamayan devletimiz, Antakya Ortodoks Kilisesi tarafından sabah akşam nasıl yemek dağıtıldığını göremiyor olabilir. Antakya’daki insanlar aylardır hijyen ürünlerine, kıyafete, temiz iç çamaşırına, suya ulaşamazken yanlarında yurttaşlar ve Ortodoks kardeşleri vardı. Aylardır devletin elini taşın altına koymadığı her an, Antakyalıların hayatta kalabilmesi için çaba harcayan herkesin bundan sonra Antakyalıların gönlündeki yeri oldukça farklıdır.

Öfkeliyim ve bir sorumlu arıyorum. Ben devleti suçlamıyorum. Derdim kim hükümet, kim değil, kim hükümet olsun da değil. Devleti yönetenler, bu hale getirenleri eleştiriyorum. Aylardır tek bir kamu görevlisi bile istifa etmedi. İnsanlar hesap sormak istediği vakit, “vatan haini, dinsiz, kitapsız, alçak” gibi kelimelerle aşağılandı. Bu kelimeleri sarf edenlerin arasında devletin en üst düzey yöneticileri de vardı. Eğer bir devlet en temel yükümlülüklerini ve ödevlerini yerine getiremiyorsa modern anlamda bir siyasi örgütlenmeden bahsedebilmek mümkün müdür? Türkiye’de normal bir şekilde ölmek bile lüks haline geldi. Depremzedeler, bir sürü haktan istifade edemiyorlar. Çünkü ebeveynlerinin ölüm belgesini alabilmek için beklemeleri gereken bir hukuki süre ve yerine getirmeleri gereken onlarca resmi işlem var. Kendinizi herhangi bir depremzedenin yerine koyun ve tahayyül edin: Annenizi, babanızı, kardeşlerinizi, komşularınızı, yakın akrabalarınızı ve dostlarınızı kaybetmişsiniz. Belki sığınabileceğiniz tek bir kapı dahi yok. Ama siz ebeveynlerinizin öldüğünü ispatlamak ile yükümlüsünüz. Sanki dünya, depremzedelere sistematik bir şekilde acı çektirmek için dönüyor. Dünya belki bu amaçla dönmese bile depremzedelerin çoğu böyle hissediyor. İnsanlar enkaz altında “Yardım edin, hayattayım” diye bağırırken, ülkemiz kışın en soğuk günlerini yaşarken, Kızılay utanmadan envanterindeki çadırları satıyordu. Öyle günler yaşandı ki bu memlekette, bazen diyorum acaba bu yaşanılanların hiçbiri gerçek değil de ben bir kâbus mu görüyorum? Ülke olarak bitmeyen bir kâbusun ortasına terk edildiğimiz muhakkak.

Yazımı bitirirken değerli okurlarınızı empati kurmaya çağırıyorum. Yukarıda sıralananların tamamı, depremde varını yoğunu kaybetmiş, çocukluğu ve gençliği ellerinden kaymış, bayramlarda ziyaret edecek tek bir aile kabristanı bile kalmamış birinin satırları. Aynı acıları hiçbir yurttaşımızın bir daha yaşamasını istemiyoruz. Antakya, Adıyaman ve Maraş gibi yerlerde o kadar büyük acılar yaşandı ki kalem ve söz ile anlatılması mümkün değil. Antakyalılar, ünlü müzisyen Feyruz’un şarkılarıyla neşelenen ve hüzünlenen insanlardı. Feyruz, çoğu şarkısında vatan kaybetmenin acısını sesinde taşır ve dinleyenlere hissettirirdi. Biz bir zamanlar Feyruz’un şarkılarındaki acıyı hissederdik. Ama o acıyı artık anlıyoruz ve yüreğimizin en derin köşelerinde taşıyoruz. Antakya’nın ve depremzedelerin daha uzun süre sizlerin yardımlarınıza, gönüllü çabalarınıza ve desteğinize ihtiyacı olacak. Kişiliksizleştirilmeye çalışılan Antakya’nın ayağa tek başına kalkabilmesi için en azından iki yıla ihtiyacı var. Bize acımayın ve bizi dilenci yerine koymayın. Sadece kendinize sorun Antakyalıların yerinde siz olsaydınız neler yaşayabilirdiniz? Bizler bu sorunun cevabını çok iyi biliyoruz. Sizler de aynı acıları, terk edilmişlik hissini ve çaresizliği tecrübe etmeyin istiyoruz.


DİPNOTLAR:

[1] Ersin Eroğlu, Komutanlar Odatv’ye değerlendirdi: Bölgedeki asker sayısı artırılmalı, Oda TV, 7 Şubat 2023, https://www.odatv4.com/guncel/komutanlar-odatv-ye-degerlendirdi-bolgedeki-asker-sayisi-artirilmali-269827 (Erişim Tarihi: 03/05/2023).

[2] Metin Kaan Kurtuluş, Uzmanlar anlatıyor; deprem bölgelerinde TSK neden beklendiği ölçüde sahada değil, askerin görünmesi istenmiyor mu, neler yapabilir? T24, 07 Şubat 2023, https://t24.com.tr/haber/uzmanlar-anlatiyor-deprem-bolgelerinde-tsk-neden-beklendigi-olcude-sahada-degil-askerin-gorunmesi-istenmiyor-mu-neler-yapabilir,1090461 (Erişim Tarihi:17/04/2023).

[3] Sefa Uyar, Erdoğan, çıkardıkları tüm imar aflarını unuttu: Seçim itirafları, Cumhuriyet, 14 Nisan 2023, https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/erdogan-cikardiklari-tum-imar-aflarini-unuttu-secim-itiraflari-2071281 (Erişim Tarihi: 26/04/2023).

[4] Evrensel, “Hatay’da konuşan AKP’li: “Deprem rahmet, Antakya artık tümüyle ak olsun…, 16 Nisan 2023, https://www.evrensel.net/haber/487639/hatayda-konusan-akpli-deprem-rahmet-antakya-artik-tumuyle-ak-olsun (Erişim Tarihi: 26/04/2023).

KAYNAKÇA:

Ersin Eroğlu, Komutanlar Odatv’ye değerlendirdi: Bölgedeki asker sayısı artırılmalı, Oda Tv, 7 Şubat 2023, https://www.odatv4.com/guncel/komutanlar-odatv-ye-degerlendirdi-bolgedeki-asker-sayisi-artirilmali-269827.

Evrensel, “Hatay’da konuşan AKP’li: “Deprem rahmet, Antakya artık tümüyle ak olsun…, 16 Nisan 2023, https://www.evrensel.net/haber/487639/hatayda-konusan-akpli-deprem-rahmet-antakya-artik-tumuyle-ak-olsun.

Metin Kaan Kurtuluş, Uzmanlar anlatıyor; deprem bölgelerinde TSK neden beklendiği ölçüde sahada değil, askerin görünmesi istenmiyor mu, neler yapabilir?, T24, 07 Şubat 2023, https://t24.com.tr/haber/uzmanlar-anlatiyor-deprem-bolgelerinde-tsk-neden-beklendigi-olcude-sahada-degil-askerin-gorunmesi-istenmiyor-mu-neler-yapabilir,1090461.

Sefa Uyar, Erdoğan, çıkardıkları tüm imar aflarını unuttu: Seçim itirafları, Cumhuriyet, 14 Nisan 2023, https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/erdogan-cikardiklari-tum-imar-aflarini-unuttu-secim-itiraflari-2071281

Bültenimize Abone Olun

En son haberler ve özel duyurulardan haberdar olmak için abone olun